Bölüm-16

1.1K 212 338
                                    


"İndirin şuna arabamdan(!)Yoksa ümüğünü sıkıvericem.."

Tunç tarafından arabadan dışarıya sürüklenirken Allah ne verdiyse Ulaş'a saydırmaktan geri kalmıyordum.

"Seni ormanda ayılar kovalasın"

"Bir huzur vermedin bana(!)"

"Bitler sarsın vücudunu!"

"Senin a..."

Yine yeniden Tunç'un elleriyle kapatılan ağzımdan çıkan garip konuşma çabaları ve gazı köklenen arabanın rüzgârı... Gözlerimi açıp Tunç'tan kurtularak okula doğru yürümeye başladım. Herkes işi gücü bırakmış Doktorla olan kavgamı izlemişti, şimdi ise akıllarındaki tek sorunun "Bu kız kim yaa?" olduğunu sezer gibiydim. Sarışın gözlüklü bir çocuk yanındaki kendisiyle tamamen aynı sadece cinsiyeti değişik olan kopyasına "Kim bu? Tanıyor musun sen? "diye sorunca kendimi tutamayıp çıktım okul girişindeki merdivenlere..


"Hazal ben Hazal"

Fısıltı sesleri yükselince Timur yanıma koşup elini belime koyarak bana sarıldı. Dönüp ona ne yapıyorsun dercesine baktım.

"Arkadaşlar okulumuzun yeni öğrencisi Hazal Eroğlu. Fark etmiş olacaksınız ki bugün biraz sinirli, bu nedenle kusuruna bakmayın."

Timur'un sözleri aklımı başıma getirmişti. Buradaki hiç kimsenin benim sinirli olmamda bir suçu yoktu. Onlara bu şekilde bağırmaya hakkım yoktu. Mahcup bir ses tonuyla "Kusura bakmayın" dedim. Nihayet yanıma gelen Turna'ya dönüş sarıldım. Bu yaptığıma oldukça şaşırsa da hemen kollarını bana sardı. Yurtta kaldığımız dönemde bana sarılmak isterdi ama ben ona hep tepki gösterir ve "İnsanlarla temasta olmayı sevmiyorum" diyerek itiraz ederdim. Meğer hata yapmışım. Ona sarılmak damarlarıma akan kana bile huzur verme gücüne sahipmiş. Tabi birde problem açmıştı başıma... Gözyaşlarım, göz pınarlarımdan "Biz özgürüz" diye haykırarak serbest kalmışlardı. Önce yavaş yavaş düştüler, özgür olduklarını düşündükleri ilk saniyelerde... Akrep ve yelkovanın isimsiz arkadaşı koşup durdukça hızlandı gözyaşlarım. İşini aşkla yapan bir gitaristin gitarının telleri gibi titreyen sesimle "Neden Turna? Neden beni hiç sevmedi?" diye sordum sanki cevabı Turna biliyormuş gibi... Aslında sorularımın cevabını bilen tek kişi Ulaş Pusattı... Peki, benim ona soracak cesaretim var mıydı? Tabi ki evet(!)

"Ağlıyorsun."

Şaşırmıştı. Haklıydı. Benim ağladığımı çok nadir görmüştür, kimsesizliğimize ve çektiğimiz şilelere rağmen gözyaşlarımı bir elin parmağını geçmeyecek kadar serbest bırakmıştım. Turna şaşkın ses tonuyla "Hazal sen ağlıyorsun" dedi. Sonra biraz durup durumu idrak etmeye çalıştığına kalıbımı basabilirdim.

"Se...se..sen sarılıyorsun, bana"


Turna ona sarıldığımı yeni fark etmişti. Bu kız hep sonradan geliyor, Yarabbi sen sabır ver(!) Bir kaç saniye içinde Turna ile hıçkırıklarımız birbirine karışmıştı. İşte biz böyleydik. Çok nadir olsa da ben ağladığım da o ağlardı, haftada en az iki kez o ağlardı bende ona çaktırmadan silerdim gözyaşlarımı... İşte bu yüzden Turna her şeye değerdi. Her ne kadar yurttan kaçma planıma onu dâhil etmesem de bu sadece onun iyiliğini düşündüğümdendi.

Ulaş'ın bana olan davranışları beni neden bu kadar yıpratmıştı anlamakta güçlük çekiyordum. Timur'un "Kızlar ne oluyor size, bu ne duygusallık" demesiyle kendime gelsem de ağlamamı kontrol edemiyordum. Bu gözyaşlarım da özgür kaldılar mı şeyini çıkartıyordu bu ne yüzsüzlük canım(!)

TABUT Where stories live. Discover now