Bölüm-35

235 27 37
                                    

Yanı başımda vücudunda sayamadığım kurşun yarası olan Timur, gözlerimle yaş ve ellerimde ölümün simgesi koyu kırmızı kan...

Soğuk kaldırım taşlarına adeta yığılırcasına oturdum. Hayatımıza silah sesleri girmeden önce neşe ile bakan gözler şimdi kapanmıştı ölümle yaşamın arasındaki çizgide karara varmak için.

Hayata ölümle başlamış biri olarak bir ölümü daha kaldırabilir miydi yüreğim bilmiyorum. Etrafta toplanan kalabalıktan yükselen uğultu kulaklarımı tırmalarken hızla yaklaşan sarı taksiyi fark ettim. Kendini tepkiye kapatmış bedenimi harekete geçirerek ayağa fırlayıp taksiye durması için el sallayarak bağırdım. Acı bir fren sesiyle tam önümde durdu taksi.

Hafif göbekli, posa yakın bıyıklı bir amca indi şoför koltuğundan. Telaşla önce elimdeki kana sonra yerde bilinçsiz yatan kanın sahibine baktı. Hemen koşup soluğu Timur'un yanında alan amcaya içimden dua etmeye başlamıştım bile. Bize yardım edecek onu hastaneye yetiştirecekti. Neşe dolu adam ölümü tatmayacak, yaşama neşesiyle tutunacaktı.

Timur'un koltukaltlarından sıkıca tutup "El atın arabaya taşıyalım." Diyen taksici amcaya etraftaki kalabalıktan birkaç kişi yardıma koştu. Timur taksiye taşınırken gözyaşlarımı silip hemen yanına gittim. Arka koltuğa yatırdıklarında bende yanına binerek başını dizlerimin üstüne aldım.

Yıkılmaz sandığımız dağlar yıkılıyordu bazen gözlerimizin önünde. Adeta yüzü çökmüş, rengi çekilmişti. Vücut yaraları bedene acı veriyor, yürek yangınları ruha azap veriyordu. Yüreğindeki kor alevli yangın ruhuna müebbet azap vermiş biri, vücudunun kurşun yaralarıyla savaşıyordu şimdi. İyileşecekti, iyi olacaktı.

Göbekli taksici amca şoför koltuğuna oturup arabayı çalıştırınca bizimkilere özellikle doktor olan Ulaş'a haber vermek gelmişti. Heyecanla "Telefon, telefon kaldı onu almalıyım. Haber vermeliyim." Dedim. Şoförün hızla gaza basması üzerine geri yalpalayarak sırtımı koltuğa çarptım.

"Boş ver şimdi telefonu hele bir hastaneye yetişelim sonra ararsın." Dedi taksici amcam çatallı sesiyle.

Başımda "Peki" diyerek onaylayıp bir an önce hastaneye yetişmek için beklemeye koyuldum. Timur'un yaralarına sırayla kalabalık tarafından elime verilen bezi bastırmaya devam ettim. Gözlerimden akan damlalara engel olamıyor, Timur'un gittikçe solan yüzüne düşmelerini izliyordum.

Epey bir zaman geçmiş olmalıydı, biz hala hastaneye ulaşamamıştık. Başımı kaldırıp "Daha ne kadar var?" diye sorarken etrafa göz attım. Dışarıda gördüğüm durumla şaşırmış, "Neredeyiz? Şehrin dışına çıkmışız. Burada hastane ne gezer?" diye sormuştum.

Etrafta in cin top oynuyordu. Tarlaların arasındaki patika yolda ilerliyorduk. Timur hızla kan kaybetmeye devam ettiği için gergindim, korkuyordum. Sesimi yükselterek "Hastaneye gittiğimize emin miyiz?" diye sordum. Beni duymuyor ya da umursamıyordu.

"Sana diyorum!" dedim şoför koltuğuna vurarak. Dikiz aynasından yüzündeki pis sırıtışı gördüğümde başımdan aşağıya kaynar sular döküldü, hastaneye gitmiyordu!

Timur acı çekiyordu, kaybettiği kana bakılırsa çok fazla zamanı yoktu. Koltukları tekmeleyip taksicinin omzuna yumruk attım. Avazım çıktığı kadar "Durdur arabayı!" diye bağırdım. Bu dağın başında bizi bıraksa ne yapacağımı bilmiyordum fakat onunla da gidemezdik. Ondan bir şekilde kurtulmalıydım.

Arka koltukta debelenmeme aldırış etmeden son sürat yolun devam ediyordu. Timur'u uyanması için sarssam da bir işe yaramıyordu. Hissetmişti. Geri gelecekler demişti. Bu pis adam onların elemanıydı. Taksici kılığında geldiği için Timur'u kurtarmak uğruna ona güvenmiştim.

TABUT Where stories live. Discover now