Bölüm-23

922 139 270
                                    

Bir geceyi huzursuzca sabaha kavuşturan bir insan ikinci geceyi huzur içinde geçirebiliyormuş. Kafamı göğsüne koyduğum, nane kokusu ve saçlarımla oynaması ile bana eşlik eden kalbi güzel bedenin etkisi büyüktü bu huzurda elbette ki. Papatyadan yaptığı taç ve söyledikleri kalbimin ritim ayarlarını bozmuştu. Onun yanında olmak, ona sarılmak eşsiz bir güven hissi veriyordu ruhuma. Yanından hiç ayrılmamak sürekli gülen gözlerinin içinde kaybolmak istiyordum. Her ne kadar son zamanlarda yüzü çok nadir gülse de, gözlerimiz buluşunca gözlerinin içi gülüyordu.

Bu adam benim âşık olmayı istediğim adamdı. Bu adam beni benden çok sevebilecek adamdı. Bu adam benim ömrümün ana noktası, kalbimin tek fatihi olmalıydı. Çünkü bu adam ruhumla aşk dolu tutkuyla dans ediyordu.

Ruhu ağlayınca bayılmasından belli nazikti. Bir tutam papatya ile kırılan bir kalbi tamir etmesinden belli zarifti. Bu ruh bana gönderilen bir koruyucu melekti.

"Gözlerinde ki parıltıyı sevdiğim kadın, günaydın."

Yurtta ranzaya vurulan sopa ile uyandırılmaktan sonra bu evde "Hazal hadi uyan" sesleriyle uyandırılmak mutluluk verici geliyordu. Fakat bu bambaşkaydı. Kalbinin güzelliği diline vurmuş adam sabahın ilk ışıklarında bile kalbimin ve ruhumun el ele raks etmesini sağlamıştı. Yatakta doğrulup ona doğru baktım. Yeni uyandığında çok şapşal bir görüntüsü oluyordu. Küçük gözlerini zor açıyordu.

"Günaydın ruhu papatya kokan adam." Diyerek yanağına bir küçük öpücük kondurdum. Neye uğradığını şaşıran Balamir kendine gelene kadar ben çoktan topuklamıştım. Geliyor mu diye arkama bakarak koşarken odadan banyoya giden yol bir anda eğim kazandı. Acı içinde inleyen bir ses eşliğinde yumuşak bir şey ile birlikte yolculuğumu yerde tamamlamıştım.

Yüzüne düşen saçlarımla kim olduğunu seçememiştim. Birkaç nefes üfleyip saçlarımın bir kısmından kurtulmuştu. Yüzündeki ifade görmeye değerdi. Tam bir şaşkın ördek gibiydi.

"Yerin rahat galiba."

Güçlükle çıkan sesiyle gülmemek için zor tuttuğum dudaklarımın arasından "hıı?" çıkmıştı sadece.

"Kalmayı düşünmüyor gibisin." Dedi. Belli ki oda kahkahasını zor tutuyordu. Kendimi şapşal çocuk Timur'un üzerinden yan tarafına attım ve kahkahamla ona eşlik ettim.

Gülmeye devam ederek kalkıp elini uzatan Timur'a "Bu aralar biraz sakarım. İki günde üç kişiyi düşürdüm." Dedim. Mutfağa doğru ilerleyen Timur "Onu fark ettim zaten" demişti. Elimi yüzümü yıkayıp peşinden mutfağa gittim. Çoktan kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı. Bu çocuk tam bir efsaneydi.

Domatesleri dilimlemeye başladım. Ona yardım etmeyi, onunla yemekler yapmayı seviyordum. Aklıma takılan bir soruyu sormanın tam zamanıydı.

"Hani evde neredeyse bütün yemekleri sen yapıyorsun ya. Rahatsız oluyor musun bu durumdan?"

Yüzüme bakıp küçük bir gülümseme attıktan sonra "Hayır tabi ki isteyerek yapıyorum ben. Mesela Aytekin daha güzel yemek yapar ama sevmediği için çok bulaşmaz. Ben severek yapıyorum." Dedi. Hemen aklıma not almıştım Aytekin'in güzel yemek yaptığını. Bir kerecik beni kırmayıp yapardı sanırım.

"En azından ekmeği alsalar yeter bana. En küçük olunca ekmek işi geleneksel olarak bana düşüyor."

Tayfanın en küçüğü Timur'du. Oda benim gibi 18 yaşındaydı. Henüz 18 olmamış olabilirim ama şunun şurasında bir hafta kaldı Doğum günüme. Bir numara büyüğü Tunç 19 yaşındaydı. Bir büyükleri benim koca ayımdı ve 21 yaşındaydı. Ayıcığın bir büyüğü Aytekin 22 yaşındaydı. En büyükleri ise Ulaştı ve 24 yaşındaydı. Kafamda bu sıralamayı yaparken domatesler ile işimin bittiğini fark etmemiştim.

TABUT Where stories live. Discover now