Bölüm-14

1.2K 224 341
                                    

Yol boyunca birlikte şarkı söylediğimiz taksi şoförü evin önünde durunca başımı Aytekin'in  omzundan kaldırdım. İşkence görüp, yorgun olan oydu ama başını omuza koyup güç alan bendim. Bu iş de bir gariplik vardı. Aytekin yol boyunca çok konuşmamış, ona yaptıklarını şeyleri  sorduğumda cevapsız bırakmıştı. Gözüm ara da kopuk olan parmağına kayınca midem ağzıma gelecek sanıyordum. Aytekin ise parmağını gizlemek için her şeyi yapıyordu. Canı çok acımıştı, yıprandığı baştan aşağı bütün uzuvlarınca belliydi. Hiç ağladı diye merak etmiştim. Ağlamamıştır. Sonuçta o Aytekin, o bir gizli kahraman. Ağlasa bile ağlama sayılmamıştır bir iki damla yaştır diye düşünsem de gözlerine dikkatli bakınca yanlış düşündüğümü anlamıştım. Ağlamıştı. Bunca acı ve işkence vücuduna ağır geldiği kadar ruhuna da ağır gelmişti. Zira ruhu acımayan insan ağlayamaz...

Taksiden inip eve doğru ilerlemeye başladığım da Aytekin'in çok geride kaldığını fark ettim. Nedenini anlamak için geriye döndüğüm de ayağının aksadığını ve canını acıttığını gördüm. Fark ettirmemeye çalışıyordu ama bu sefer beceremiyordu. Koluna girerek "Ahh, Aytekin sen olmadan eve adım atamam. Seni görünce ki yüz ifadelerini merakla bekliyorum." Dedim. Aksamadan yürümeye çalışan sinirlerin efendisi çarpık bir gülüş attı.

"Tunç bayılacak, Timur kekeleyecek, Balamir üstüme atlayıp hayvanca sarılacak, Ulaş "hemen pansuman yapmalıyız "diyecek.

Neler olacağına emindi hepsini adı gibi biliyordu. Kendi ruhundan çok kan kardeşlerinin ruhunu biliyordu. Tabut diye anıldıklarını yeni öğrendiğim bu tayfaya ve kardeş ruhlarına hayrandım. Kapının önüne geldiğimiz de daha önce Balamir tarafından bana verilen anahtarı çıkartıp kapıyı açtım. Kapı sonuna kadar açılıp duvara çarptığında karşımda gördüğüm manzarayı göreceğim aklımın ucundan bile geçmemişti. Kapının duvara çarpma sesi Balamir'in sırtının duvara çarpma sesine karışmıştı. Ulaş onu tek hamlede duvara fırlatmıştı. Balamir'in yüzünde ki acı ifadesinin kelimelerle telaffuzu yoktu. Sertçe kapıya doğru itildiğim de kendime geldim. Yerimde donakaldığımı fark etmemiştim. Yanımdan geçen kişinin Aytekin olduğunu anladığımda bana anlattığı, yüreğinde ve ayağında ki büyük acısını anımsadım.

"Sinirle hırlayan babam beni tişörtümden kavrayıp havaya kaldırdı ve "Orospunun evladı" diyerek duvara fırlattı. Sonra gidip teslim olmuş. Olmuş ama ne fayda annemi mezara gönderdi, beni görüyorsun ayağımdan aksak bıraktı ve kendini de dipsiz bir kuyuya gönderdi."

Aytekin bir hışımla gidip Ulaş'ın boğazına yapışmış ona hoyratça bağırıyordu. Sanki karşısında ki kardeşim dediği bir insan değil de yıllardır içinde kin mi,  nefret mi, acı mı? Ne beslediğini bilmediği babası var gibiydi. Bir şeyler yapmalarını beklediğim Tunç ve Timur'a baktığımda Tunç'un yerde baygın yattığını Turna'nın onu kendine getirmeye çalıştığını, Timur'un güçlükle nefes alan Balamir'in yanında ona "Bee...Benimle ka..kal!" diye bağırdığı gördüm. Aytekin gerçekten her şeyi bilmişti. Yalnızca Balamir ve Ulaş'ın birbirine düşmüş olduğunu tahmin edememişti. Yanlarına onları birbirinden ayırmak için gittiğim de Ulaş'ın yüzüne çarpan sinirli sesi hareketlerimi kısıtladı.

"Her şey bu kız yüzünden oldu! Size gitsin evden dedim."

Yine beni suçluyordu. Ama Falçata benim babam değildi ve Aytekin'i benim için esir almamıştı. Onları kendi hallerine bırakmam gerektiğini düşünerek Balamir'in yanına koştum. Koşarken tek duyduğum Aytekin'in kükremesi oldu.

"Bu evden gitsin dediğin o kız var ya! İşte o kız beni kurtardı o piçin elinden!"

Balamir'in yanında diz çöküp kalkması için yardım etmek istedim. Elimi sıkıca kavrayıp biraz canımı acıtarak sıktı. Canımın acıdığını ona belli etmemeye çalıştım. Elimi kalbine doğru götürüp, kalbinin üzerine bastırarak durdurdu. Kalbi çok yavaş atıyordu. Elimi ondan çekmeden etrafıma şöyle bir göz attım. Tunç yarı kendine gelmiş şekilde koltukta oturuyordu. Turna ona masadaki sürahiden su dolduruyordu. Timur yanımda telaşla bir şeyler mırıldanıyordu. Aytekin ve Ulaş ise hala birbirine girmiş şekildeydi. Ama bu sefer konu farklıydı. Ulaş bir an önce Aytekin'in parmağı için ameliyata girmesi gerektiğini söylüyor, Aytekin ise önce Balamir ile ilgilenmesi onu kendine getirmesi gerektiğini söylüyordu. Daha fazla kendimi tutamayıp olduğum yerden evi inletecek tiz bir sesle bağırdım.

"Sıçayım sizin sinir fonksiyonlarınıza(!) Adamın burada nefesi gidiyor siz orda hala kavga peşindesiniz. Yardım edin de Balamir'i hastaneye götürelim. Böylelikle Aytekin de hastaneye gitmiş ve bir an önce ameliyata girmiş olur."

Sonunda mantıklı düşünmeye başlamışlardı. Hemen Timur arabayı ayarlamak için dışarı koştu. Aytekin ve Ulaş da Balamir'i yerinden kaldırdılar. Balamir'in sırtının ayrıldığı duvarı görünce işin gerçek boyutunu anladım. Fildişi renginde olan duvar kıpkırmızı olmuştu. Bakışlarımı duvarda yukarı kaldırınca duvarda ki çiviyi fark ettim. Duvarda asılı olan çerçevenin çivisi Balamir'in sırtına batmış, Kırılan tablonun cam parçaları ise sırtında kesikler oluşturmuştu. Balamir'e döndüğümde beyaz tişörtünün arkası da duvar gibi kıpkırmızı olmuştu. Aytekin ve Ulaş bu durumu fark etmemiş gibiydiler. Yorgun ve fısıltı gibi çıkan sesimle "Onun sırtı kanıyor " diyebildim.

İkisi de aynı anda dönüp Balamir'in kanlı sırtına baktılar. Aytekin'in gözleri kanın nedenin ararcasına duvara kaydı. Küçük birkaç saniye gözlerinden kendi yaşadığı olayın geçtiğini her halinden belliydi. Ulaş ise Yürüyen naneyi hızla sırtına alarak "Demire karşı alerjisi var" dedi. Sesinin tınısında yaptığı şeyin ağır pişmanlığı vardı. Sinirlerini kontrol edemediği için kendine kızıyordu.

***

Duvarın dibine çaresizce çökmüş olan Ulaş'ın yanına gidip bende onun gibi yere oturdum. Pişmanlığı ve üzüntüsü bütün hücrelerini ele geçirmiş, ellerini tir tir titrettiği için hocası ne Balamir'in sırtına dikiş atmasına ne de Aytekin'in zorlu parmak dikme ameliyatına girmesine izin vermişti. Her ne kadar beni sevmiyor olsa da içimden ona teselli vermek gelmişti.

"O koca cüssesi boşuna değil güçlü birisi o. Ona bir şey olmayacak korkma.."

Cümlemi bitirir bitirmez, anlama problemi yaşayanlar gibi 10 saniye de ancak anlayabildiğim bir şey oldu. Doktor Ulaş kollarını bana doladı ve sıkıca sarıldı. Ağladığını ise ancak hıçkırığını duyunca anlayabilmiştim. Bir aydır gitmem için her şeyi yapan Ulaş, şimdi kollarımda ağlıyordu.

"Oha(!) halüsinasyon görüyorum."

Timur sesiyle birbirimizden ayrılıp, şaşkın gözlerle bize bakan Timur, Tunç, Turna üçlüsüne döndük. Tunç ve Timur  aralarında bir şeyler gevelerken Turna "Balamir uyandı. Şimdi yanından geliyoruz." dedi. İkimiz de aynı anda Balamir'in yattığı odaya koşmaya başladık. İlk ben ulaşıp, içeri girdim. Sanki yarış yapmışız da kazanan yanına girecekmiş gibi Ulaş içeri girmedi ve kapıyı dışarıdan kapattı.

İçeri girdiğimden beri Balamir ısrarla Aytekin'i soruyor, ben ısrarla onun nasıl olduğunu soruyordum.  Baktım olacak gibi değil.

"Aytekin ameliyatta parmağını dikiyorlar. İyisin dimi ?" diyerek ellerimi teslim olmuş gibi yukarı kaldırdım.

"Beni neden bırakıp gittin?Gülpembe gibi geri gelmeyeceksin diye korktum."

Cevap vermek için kendime bir kaç saniye tanıdığım sırada odada açık olan televizyon da son dakika haberi verilmeye başladı.

Son Dakika...

"Esenyurt mahallesin de müstakil bir evde neden olduğu bilinmeyen bir yangın çıktı. Yangın itfaiye ekipleri tarafından kontrol altına alınmaya çalışılıyor...

Haberi duyup içeri giren tayfanın aynı andan telefonlarına mesaj gelmişti. Hepsi telefonları çıkarıp mesajlarına bakarken bende Balamir'in telefonunu kapıp gelen mesajı okudum.

" Ahmet abilerinden Tabut'a küçük bir hediye..."

Bir Hazal Eroğlu bırakır kaçarım 🙈

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Bir Hazal Eroğlu bırakır kaçarım 🙈

TABUT Where stories live. Discover now