Bölüm-24

816 113 175
                                    

Kulaklarıma dolan masum bir ağlama sesiyle kalbim ağır gelmeye başlamıştı göğüs kafesime. Aklıma gelen kötü senaryolar ruhuma çuvaldız batırıyordu. Dizlerim titremeye başlayınca anlamıştım bedenimin ayaklarıma ağır geldiğini. Çok geçmeden düşmüştüm dizlerimin üzerine. Dudaklarımdan güçlükle "Arzu abla lütfen" çıkmıştı. Şaşkınlığı üzerinden atan Tunç'un kapıya attığı omuzların sesi duyuldu apartmanda. Kapı çelik olması nedeniyle epey zorlamıştı Tunç'u ne kadar kas yığını olsa da. Timur da Tunç'a destek çıkmıştı fakat yine olmamıştı. Kapının bir an önce açılması için dua ediyordum. Yurttayken ceza alıp kilitlendiğimizde saçımda ki tel tokayı kullanarak açardım kapıları. Bu koca çelik kapıyı tel tokada açmazdı ki(!)

"Yan evin balkonunda geçebilirim buraya." Dedi Timur. Tunç itiraz etti hemen "Hayır yüksek burası ya düşersen." Dedi. Turna ağlamaklı ses tonuyla korku içinde "Hayır! Olmaz." Dedi.

Timur elini saçlarının arasından geçirip kapıyı işaret etti. "Şu sesi duymuyor musunuz!" dedi. Yiğit bebeğin ağlama sesleri iyece yükselmiş, can yakıcı olmaya başlamıştı.

Timur, Tunç'un kollarından tutup "Oğlum ben sürekli yükseklerdeydim. Az dolanmadık evlerin tepesinde. Bırak da bir işe yarasın haylazlıklarımız." Dedi. Daha sonra Turna'ya dönüp dudaklarını alnına bastırdı.

"Korkma meleğim(!) Söz veriyorum hiçbir şey olmayacak."

Merdivenlerden hızla inmeye başlayan Timur'a "Düşersen seni döverim!" dedi Tunç. Acaba çilingir falan çağırmak daha mı mantıklıydı? Yine sesli düşünmüş olacağım ki Tunç "Çilingir gelene kadar bebek ağlamaktan çatlayacak." Dedi.

Bebeğin acı dolu ağlama sesi kulaklarımdan kalbime bıçak gibi saplanıyordu. Ellerimi başımın iki kenarına koyarak olduğum yerde senkronize bir şekilde sallanmaya başlamıştım. Kapının açılma sesi gelince hemen ayağa fırladım. Kapıyı açan Timur'u ve ona sarılan Turna'ya aldırmadan hızla koştum bebeğin yanına.

Ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Onu hemen kucağıma alıp susturmaya çalıştım. Bebeğin sesi ısa sürede kesilmişti. Tunç'un sesi bütün evi dolduruyordu şimdi. Evin here tarafında Arzu ablayı arıyordu. Kucağımda bebekle bende başladım minik bebeğin annesini aramaya.

"Bir tek banyo kaldı Hazal. Oraya sen bak isterse." Dedi Tunç. Bebeği ona bırakarak banyonun kapısını açtım yavaşça. Karşımda duran manzara korkutucuydu. Arzu abla yerde yatıyordu. Başının olduğu yerde yoğun kan vardı. Muhtemelen ayağı kaymış ve düşmüştü.

"Turna(!) ambulansı arayın!"

Koşup yanına "Arzu abla! Lütfen uyan." Dedim çaresizce. Babası şehit olan Yiğit bebek annesiz de kalmamalıydı. Bizim gibi kimsesiz bir yurt köşesinde büyümemeliydi. Onun anne sevgisine ihtiyacı vardı. Bedenine dokunup onu uyandırmak istedim. Elimi omzuna doğru uzattığımda elimde ki sıcaklığın nedeni olan kan gözüme çarptı. Beynim hemen anılarıma götürmüştü beni. Simay'ın beni bıçakladığı geceye. Yine elimde kan vardı.

Gözlerimden süzülen yaşlara aldırış etmeden titreyen sesimle "Abla hadi!" dedim. Uyanmıyordu işte(!) Fakat uyanmak zorundaydı...

Elimi kana bulanmış fayansa vurup "Uyan!" diye bağırdım.

"Uyan! Uyanmak zorundasın uyan!"

Koşarak içeri giren acil tıp teknisyenleri hareketsiz yatan bedeni sırt üstü yatırıp boynuna boyunluk taktılar. Sedye koyup hızlı bir şekilde ambulansa götürmeye başladılar. Ben ise hala orada öylece oturmuş, ellerimin acımasına aldırış etmeden fayansa vurmaya devam ediyordum. Ses tellerimin yanmasını umursamadan "Uyan!" diye bağırmaya devam ediyordum.

TABUT Where stories live. Discover now