Bölüm-20

1.1K 171 308
                                    

Zorlu bir gecenin sabahına çıkmıştım sonunda uykusuzluktan kanlanan gözlerimle. Balamir hiç beklemediğim bir şey yapıp beni bulutların üzerine çıkartmıştı. Fakat bulutlardan yerden kafa üstü çakılmam çok sürmemişti. Boynuma kondurduğu küçük buseden birkaç dakika sonra hızla geri çekilip, kapının menteşeleri yerinden oynatacak şekilde açıp aynı hızla çarparak çıkmıştı. Arkasında bıraktığı bedenin enkazını toplamak, bütün gecemi ve uykumu almıştı benden. Söyledikleriyle beynimi, sıcak dudaklarının temasıyla kalbimi çıkmaza sokmuştu. Yıllardır kardeşim dediğim, uğruna bıçaklandığım insana güvenmediğini söylemişti. İşin daha kötü olan tarafı güvenmeme nedeni oldukça mantıklıydı. Kalbime hiç gelmeyelim orası şuan Kelebekler Vadisi...

Gecenin en asi sularında eve gelen Turna ve Timur'un gülüşleri doldurmuştu kulaklarımı. Bir zamanlar bir gülücüğü için dünyamı verebileceğim kız gülmekten gözünden yaş geldiği söylüyordu fakat ben sevinemiyordum onu mutluluğuna. İhtimal vermek istemiyorum ama ya Balamir haklıysa(!)

Turna saf bir kızdı. Onu kulağından tutup istediğiniz yöne götürebilirdiniz. Aynı zamanda sadıktı. En sevdiği pelüş ayısını sizin için satar lakin sizi satmazdı. Böyle bir insanın size "ihanet" ettiğini nasıl düşünebilirdiniz ki? Evet, düşünemezsiniz. Yok, Turna yapmazdı zaten. Balamir halt etmiş, ispatlasın da görelim(!)

Henüz horozlar ötüp, tavuklar yumurtlamamışken evin içini hoparlörü patlatmak istercesine bir şarkı doldurdu.

"Sen benim her gece efkarım,
Gözümdeki yaşım
Sigara dumanım,
Sen benim damardaki kanım,
Anlımdaki yazım
Şanlı Beşiktaş'ım..

Kalbimin en orta yerinde
Büyük bir yangın var alevler içinde,
Beşiktaş sana yemin olsun
Bitmeyecek sevdan
Mezarımda bile."

Tunç'tan haklı bir isyan "Daha karga bokunu yemedi, bu Beşiktaş marşı açıyor(!)" diye patladı. Kafasına yediği yastıkla bahsettiği kargaları gözünün önünde uçuşurken gördüğüne adımın Hazal olduğu kadar emindim. Tunç kargalarla sohbet ederken, sıradaki nur topu gibi isyan Timur'dan Aytekin'e geldi.

"Ulan Beşiktaş'ın da... Senin de(!)"

Ve Aytekin'den bu isyana karşı inanılmaz bir hız ve isabetle yastık servisi yapılır. Timur olduğu yere sere serpe yatıp "Ah(!) Gitti... Burnum gitti... Ne çektin ulan burnum sizden!" diye kıvranmaya başlamıştı. Turna telaşla yanına koştuğun da düşüncelere dalmamak için kafa mı Aytekin'den tarafa çevirdim. Siyah beyaz çubuklu formasını giymiş, elinde de bayrağıyla müzik çalardan yükselen marşa eşlik ediyordu. Bakışlarımız buluştuğun da beni gözüne kestirip koltuktan eline aldığı poşetle yanıma koştu.

"Bugün Beşiktaş'ımızın maçı var."

Olabilir. Takımdır bu maçı olur, şampiyonluğu olur. Olur, yani de beni ilgilendiren kısmını çözememiştim. Boş gözlerle baktığımı anlayan Aytek "Maça gidiyoruz akşamüzeri hazır ol, al bu da forman." Dedi heyecanla.

"Ama ben takım tutmuyorum ki"

Müzik çaları kapatıp, Timur ve Tunç'a "Beşiktaş'ıma ve motoruma laf yok(!)" diyerek evin çıkış kapısına ilerlemişti. Sahi motor deyince aklıma geldi. Nerede bu çocuğun motoru?

"Artık Beşiktaşlısın Hazal."

***

Evde sürünerek geçirdiğim birkaç saatin ardından akşam ki maç için hazırlanmaya başlamıştım. Aytekin'in evden çıkmadan elime tutuşturduğu poşetten siyah beyaz çubuklu bir Beşiktaş forması çıkmıştı. Formayı üzerime geçirip, altına da siyah dar paça bir pantolon girdim. Aytekin'in yüzündeki heyecanı gördükten sonra onu kırmak istememiştim. Hem biraz kafa dağıtmak fena olmazdı. Kıyafet kısmı bittikten sonra saçımı tepeden sıkıca bir atkuyruğu yaparak topladım. Kirpiklerime rimel, dudaklarıma kahve tonlarda bir ruj, iki üç pof da pudradan sonra aynaya iyice yaklaşıp Deliha gibi "Çok güzelim be(!)" demiştim.

TABUT Where stories live. Discover now