Bölüm-37

376 27 13
                                    

"Balamir Güleç"

Ellerini bırakmak, nefes almayı bırakmak gibiydi akciğerlerime. Kokusundan ayrılmak, anne karnından ayrılmak gibiydi ruhuma. Dudaklarımın ona dokunuşunu sona erdirmek, hayatına son vermek gibi duygularımın. En son isteyeceğim şey olsa da vedalaşmak, vakti gelmişti. Onun için onu yalnız bırakmaktı sıradaki sınavım. Onun için bu sınavı geçmeliydim, geçecektim.

Dudaklarımı bağımlısı olduklarından ayırarak "Hoşça kal sevgilim, seni seviyorum."   diyerek arkamı döndüm. Bir an önce ondan uzaklaşıp evden çıkmazsam sonsuza kadar çıkamayacağımı hissediyordum. Cevap vermesini beklemeden kapıdan çıktım.

Onu ağlarken yalnız bırakmak zorunda bırakanlara sayısız küfür savurarak Tunç'un bisikletine doğru ilerledim. Ne kadar çabuk bataklığıma ulaşırsam o kadar çabuk kurtulurum düşüncesindeydim.

Bataklığıma yeni bir kurban getirilmiş eğitmem istenmişti. Küçük yaşlarda fiziki olarak zayıf bir çocuktu. Bir kaç antrenman yapmıştık onunla şimdiye kadar. Antrenmanlarda çok yoruluyor ama pes etmek istemiyordu. Onu eğitip rakiplerine karşı güçlü biri yaparsam bütün ömrü burada geçecekti. Onu iyi eğitmezsem buradan kurtulurdu fakat kendi ya da ailesinden birinin canı tehlikeye girerdi. İki ucu boklu değnek durumunun en zor örneği buydu.

Minik dostum ve hayatımın en güzel mucizesini düşünerek çevirdiğim pedallar beni kara kutuma, bataklığıma ulaştırmıştı. Her zamanki gibi beni girişte bekleyen minik adam Batuhan'a gülümseyerek bisikletten indim.

"Dostum! Yine yollarımı gözlüyorsun?" diyerek yanına doğru ilerledim. Yalnızca minik bir gülümseme bahşederek cevap vermekle yetinmişti. Saçlarını karıştırarak "Bugün nasılsın Batu?" diye sordum.

"İyiyim abi. Sen nasılsın?" dedi ve heyecanla "Bu antrenman çok güçlü olacağım. Patron abi dün harçlık vermişti. Eve yiyecek bir şeyler aldım. Ailemin karnı tok, mutluyum." dedi.

Söyledikleri karşısında sevinmem gerekirken yüreğim sızlamıştı. Hayatın bütün acımasızlığı onun omuzlarındaydı. Kendi karnı tok diye değil, ailesinin karnı tok diye mutluydu. Onlar mutlu diye kendini güçlü ve hazır hissediyordu.

Burası bataklıktı.

Kendim batmıştım.

Bu koca yürekli minik adam batmayacaktı.

Minik adamla birlikte karanlığıma ilerledik. Ona beni biraz beklemesini söyleyerek hayatıma karabasan gibi çöken patron bozuntusunun odasına doğru yol aldım.

Kapıyı tıklatma gereği duymadan açtım. Kalbi bu kadar kötü bir insana kapı çalma saygısını göstermem karakterime atacağım en büyük darbe olurdu.

"Batuhan buradan gidecek!" Dedim sinirimi yumruklarıma aktararak.

Yayıldığı koltuğunda hafifçe doğruldu. Şerefsizlik timsali yüzüne pis bir gülümseme yerleştirerek "Bunu konuştuğumuzu sanıyorum Naneli!" dedim.

Batuhan'ın ilk geldiği gün aramızda geçen konuşma beynime hücum edince sinir tellerim gerilimini artırmıştı. Yumruklarımı mümkünmüş gibi daha da çok sıktım.

"Konuşmayı geçerli saymıyorum. Batuhan okula gidecek. Buraya bir daha gelmeyecek. Ve sen onun kılına bile zarar vermeyeceksin!" dedim içindeki Hazal cesaretine ve umuduna.

Kirli sakalını kaşıyarak ayağa kalktı. Düşünüyordu. Birkaç saniye içinde avına saldıran aslan gibi üzerime saldıracaktı. Gözleri benimkileri bulduğunda ona kararından emin bakışlar göndermeye çalıştım.

TABUT Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin