Bölüm 6 "Tırlatmanın Evreleri"

11.3K 2.3K 94
                                    

BÖLÜM 6 "Tırlatmanın Evreleri"

Her dahinin birkaç tahtası eksik midir, yoksa her tahtası eksik olan dahi midir? Süre gelmiş zaman boyunca bu tarz sorular hep sorulmuştur: Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkmıştır? Ben oyumu dahilerin deli olmasından ve yumurtanın tavuktan çıkması tarafından kullanıyorum. Doğru veya değil, gerekli düşünürler zaten bunlara elbette yanıt bulacaktır.

Benim tek derdim; tırlatmış olup olmamakla. Aslında tırlatmanın da evreleri ve çeşitleri var kanımca. Mesela, beş dakika sonra gelecek metroyu beklerken aniden kendi kendinize kahkaha atmışsanız: Tebrik ederim, tertemiz kafayı tırlatmışsınız. Fakat bu daha başlangıç, daha kendi kendinize konuşmaya başlamadıysanız ileri seviyeler için çokta beklemeye gerek yok aslında. Yakın zamanda onu da gerçekleştireceksiniz.

Ama benim gibi gecenin bir vakti gördüğünüz insansı siluetler varsa... İşte bu tırlatmanın belki de en pis ve karşı konulamaz evresidir. Bu aşamaya gelmek içinde bazı küçük aşamalardan geçmelisiniz. Ya gerçekten yaptığınız küçük deliliklere devam ederken yardım almazsınız, ya da benim gibi bir kaza geçirip ardından kafayı yemeyi tercih edersiniz.

Hani şu, kafadan çatlak tabiri vardır ya? Hah! Ben tamda bunun beden bulmuş haliydim galiba. Kaza sırasında kafatasımda oluşan çatlak bir yana, karşısında oturduğum psikolog da buna bir kanıttı. Ve bana uzattığı küçük cam kaptaki haplar da bir diğer kanıt olabilirdi.

O zaman etti mi üç?

Etti.

"Bugün, sadece konuşacağımızı sanmıştım" dedim önüme uzatılan haplardan bakışlarımı çekip karşımdaki psikologa çevirirken.

"Benim planımda bu yönde. Verdiğim ilaçlar, sadece rahatlamana yarayacak olanlar.

"Zaten şuan rahatım. O geceden bu yana bir daha hiç öyle şeyler görmedim."

Psikolog tam gözlerimin içine baktı. "Görmedin, evet. Fakat görmekten korkuyorsun ve bu seni rahatsız ediyor. Yanılıyor muyum?"

Bir cevap vermedim çünkü haklıydı. O geceden bu yana her ne kadar siluet görmemiş olsam bile her gece bir daha görme korkusu ile yaşıyordum. Üzerinden yaklaşık iki buçuk hafta geçmişti fakat benim aklımdan bir türlü silinip gitmemişti. Görünen o ki gidebilecek gibi de değildi. Ve ben her gece kabuslarımdan dolayı kan ter içerisinde kalmaktan bıkmıştım. Huzurlu bir uyku çekmek istiyordum.

Eğer bu ilaçlar, bana istediğim huzurlu uykuyu sağlayacaksa kabul edebilirdim.

"Bunlar" dedim bakışlarımla ilaçları gösterip. "Rahat uyumamı ve okula dönmemi sağlayabilecek mi?"

"Kesinlikle. Eğer güzel bir iş birliği yaparsak okul dönemine yetişebilirsin."

"Bundan nasıl emin olabilirim?"

"Peki, nasıl emin olmayabiliriz?" Önümde duran su dolu bardağı itti bana doğru tekrardan. "Denemeye değmez mi sence de?"

"Değer gibi görünüyor" dedim omuz silkerken ve ilaçları tek seferde içtim.

"Böyle düşünmen beni şaşırtmadı. Kaldı ki konuştuğumuz gibi; sen delirmedin. Sadece kaza sonrası küçük bir travma bu. İş birliğimiz ile bunu kolayca çözeceğiz."

"Umarım."

Ve akıl sağlığım hakkındaki yaptığımız kritik zirve, benim bir deli olmadığımla sonuçlanmıştı. Tabii bu bana yansıyan tarafıydı. Devletler arası iki yüzlü politikalardan biriyle karşı karşıya da olabilirdim.

Bir şekilde sonuç istediğim gibiydi. Gerisini sorgulamaya gerek yoktu. Üzümünü ye, bağını sorma demiş atalarımız. Ne de güzel demişler ki, bana sadece uygulaması düşüyor. Mis!

Psikoloğun yardımı ile açılan kapıdan kolumdaki değneklerle çıktım. Kapının dışında, haftalar geçen bu süreçte her daim yanımda olan Ekin'i görmeyi bekledim, fakat yoktu. Tuvalete gitmiş olabilirdi, belki de odaya dönmüştü.

İhtimaller sayfalarca sıralanabilirdi, çünkü burada Ekin'den bahsediyorduk. Eğer odaya kendim dönersem ve geldiği zaman burada beni bulamazsa çılgına dönebilirdi. Bu da bir diğer huylarından biriydi. Ve en büyük ihtimal bundan yanaydı. Bende duvara monte edilmiş, demir dinlenme koltuklarından birine oturup Ekin'i beklemeye başladım.

"Melisa!"

Ekin'in telaşlı sesi ile kafamı çevirip baktım. Koridorun ilerisinde bana doğru geliyordu. Onun yüksek sesinden dolayı bir hemşire onu durdurup uyardı.

"Burası bir hastane. Lütfen, ses tonunuza dikkat edin."

Arkadaşım karşılık olarak başıyla onayladı ve yumuşak bir tonda cevap verdi. "Elbette, çok özür dilerim."

Hemşirenin gazabından kurtulup yanıma ulaştı. Bense yüzüne şakacı bir gülümseme ile bakıyordum. "Kaç gündür hastanede yatıp kalktığını varsayarsak nasıl bu kadar dikkatsiz olabilirsin?"

"Belki de kaç gündür yorulduğum için böyle dikkatsizimdir?"

Derin bir iç çektim. Şaka bir yana, Ekin gerçekten sahip olabileceğim en değerli insandı. Kim bir arkadaşı için haftalarca böyle uğraşırdı ki? İşte Ekin burada devreye giriyordu. Ona beni yalnız bırakmadığı için minnettardım.

"Beni bu zaman boyunca yalnız bırakmadığın için teşekkür ederim."

"Elbette yalnız bırakmayacağım. Ben bu durumda olsam, sen bırakır mıydın?"

"Hayır" dedim başımı iki yana sallayarak. "Asla."

"O zaman bu konu burada kapanmıştır. E hadi söyle bakalım, tırlatmış mısın?"

Birazcık numara yapmaktan kimseye zarar gelmezdi. Hele ki karşımdaki Ekin ise.

"Hem de nasıl!"

"Şaka yapıyorsun, değil mi?"

Aniden ciddileştim. Tam gözlerinin içine bakıp sordum. "Sence şaka mı yapıyorum?"

Ekin'in anlık kalp krizi geçirişine saniye saniye şahit olurken kendimi daha fazla tutamadım. Şen kahkaham bütün koridoru çınlattı. Ekin ise gerçeği anlamış omuzuma geçirmişti bir tane. "Salak!"

"Suratını görmeliydin!"

"Tam bir şerefsizsin! Bunu daha önce söyleyen olmuş muydu?"

Gülerek acıyan omzumu tuttum. "Acıdı! Ama buna değerdi."

"Buna değerdi? Ben doktorla konuşmak istiyorum, alsınlar seni tımarhaneye atsınlar. Uğraşmayacağım seninle daha!" Sonra duraksadı. "Gerçekten iyimiymişsin?"

"Merak etme, gerçekten iyiymişim. Ama bana kalırsa gelecekte delirme ihtimalim tartışılabilir. Özellikle Kader hocanın derslerine girmeyi bu kadar özlediğimi göz önüne alırsak!"

"Sen iflah olmazsın" dedi Ekin başını iki yana sallayarak. "Kalk hadi de odamıza gidelim."

"Ooo, bakıyorum da odamız olmuş! Yoksa Alp'i boşayıp bana mı varacaksın?"

Attığım bakışlar ile gözlerini devirdi.

"Deli, deli konuşma! Gören ölümden dönenin sen olduğuna inanmaz, içeride ne yaptılar sana?"

Kıkırdadım.

"Bir iki ilaç verdi, galiba onların etkisi bu."

"İyi kafa yapmış desene!" Ekin sanki kilit cümleyi duymuş gibi bir anda olduğu yerde gülümseyerek bana döndü. "Öyleyse, şuan Emre'yi görmek ister misin?"

Şöyle bir dönüp Ekin'e baktım.

"O kadar da uzun boylu değil."

"Neyse, en azından şansımı denedim."

Bir cevap vermeden haftalardır, hatta aylardır kaldığım odaya ilerlemeye başladım. Emre ismini duymak hala kalbimin dört nala atmasına neden oluyordu. Beynim bulanıklaşıyor sonra inanılmaz bir sancının kalbimde yer edinmesiyle son buluyordu. Suçlu olduğumu bilmek, beni karşı koyamadığım vicdan azabının kollarına itiyordu. Ondan kaçıyor olduğumu biliyordum, fakat bu ondan kaçmaktan çok vicdanımdan kaçmak gibiydi...

YEDİ SANİYEDove le storie prendono vita. Scoprilo ora