Bölüm 20 "İnanamamak"

8K 2.2K 64
                                    

BÖLÜM 20 "İnanamamak"

Paramparça olmak, ne demekti?

Paramparça olmak; seni sen yaptığını düşündüğün her şeyin dağılması, kendini kaybetmek demekti. Kısacası, kayıptı. Bin bir zorlukla ellerim arasında tuttuğum her şey, kum taneleri gibiydi ve ben onların her birini kaybetmeye yakın olduğumu biliyordum.

Hissediyordum....

Gözlerimi hastane odalarından birinde açtığım zaman ciddi anlamda küfür etmek istedim. Normalde küfür eden bir insan değildim ama bazı durumlarda insanın gerçekten saydırası geliyordu. Bir nevi terapi gibiydi açıkçası.

Burnuma dolan hastane kokusunu da hesaba katarsam eğer, gerçekten küfür edebilirdim. Oldum olası hastaneleri sevmezdim; kötü anılarımı hatırlatmaktan başka hiçbir işe yaradığı yoktu. Birde aylarca mahkum kalmış olmak gibi bir anı da bunlar arasına dahil olunca gerçekten nefret eder olmuştum hastanelerden.

"Melisa?"

Bana seslenen kişiye baktığım zaman karşılaşmayı beklediğim Emre değildi. Kumral dalgalı saçları, koyu ela gözleri ile tam karşımda duruyor olması bile kalbimin ritminin bozulması için yeterliydi aslında.

"Emre?"

"Şükürler olsun" dedi rahatlamışçasına nefesini dışarı verirken. "İyisin değil mi? Bir yerin acıyor mu? Ağrın, sızın var mı?"

"Hayır, iyiyim."

Başımdaki hafif ağrı dışında gerçekten iyiydim. Doğrulmak istediğim zaman kolum acımıştı. Yüzümü buruşturarak koluma baktım; serum vardı. Neden her seferinde serum takıyorlardı anlamıyorum. Kolumu delmekle alakalı bir alıp veremedikleri mi vardı acaba?

"Bu sefer olmaz."

Serumu çıkarmak için hareketlenirken Emre beni durdurmuştu. Elimi, durdurmak için bile olsa tutması kalbimi teklettirmişti. Neden burada olduğunu bilmiyordum, diğer arkadaşlarım neredeydi onu da bilmiyordum. Emre'ye yakın olmak istemiyordum. Yalan!

Aksine, onun yanımda olmasını çok istiyordum ama bela mıknatısıydım Emre için. Daha fazlasını çekemezdim. Benden uzaklaşması gerekiyordu. Tam ağzımı açmış, bırakmasını söyleyecekken içeri biri girdi.

"Sana hasta olmadan gelmen tercihim, demiştim diye hatırlıyorum."

"Can" diyerek şaşkınlığımı belli ederken karşımdaki çocuk bana alaycı bir şekilde bakıyordu.

"Can?"

Emre'nin sorusu ile dudaklarımı birbirine bastırmak zorunda kaldım. Sesi oldukça boğuk ve kalın çıkmıştı normale oranla. Benim gibi Emre'de Can'ı tanıyor olmalıydım ama ne kadar dostane oldukları şu tonlamadan sonra tartışılırdı.

"İkinizle de daha farklı yollardan görüşmüş olmayı tercih ederdim. En azından aranızdan biri sağlıklı durumda, bu da bir şeydir."

Emre, Can'ın iması üzerine destek çıkmıştı. "Diğeri de kendine iyi bakarsa eğer, sağlıklı olacağına eminim."

Homurdandım.

"Pekala, başını çok şişirmeyeceğim merak etme. Tahlillerinde hiçbir şey yok, temizsin. Şok etkisiyle bayılmış olman büyük ihtimal. Doktor çıkışını verdi."

"Canan doktor mu?"

"Hayır. Canan hoca birkaç gün önce tayin oldu."

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten."

"Üzüldüm, gerçekten iyi bir doktordu."

Can güldü.

YEDİ SANİYEМесто, где живут истории. Откройте их для себя