24

1.6K 132 29
                                    

*Medya; Enes / *Medya 8 Graves - Burry me Low

****

"Ya siz kimsiniz amına koyayım, gördüm diyorum işte kırptı gözünü!"

Bir kaç homurtu daha duydum ama en tanıdık ses bu cümleye aitti. İçim bir an huzurla titrerken aklımda ve kalbimde bir yerlerde kocaman bir korku saklanıyordu. Hissedebiliyor ama ne olduğunu düşünmeye cesaret edemiyordum. Hayatımda büyük bir eksik varmış gibiydi. Ama öncelikle ben neredeydim?

Yüzüme inen sert bir tokatla, kapalı gözlerimle daha fazla düşüncelerimde yüzemeyerek onları açmak zorunda kaldım.

"Ne vuruyosun amına kodumun kevaşesi ya!?"

Nalan bana kocaman gözlerle bakarken arkasında onu tutmaya teşebbüs etmiş ama başarısız olmuş Birkan'ı görebiliyordum. İkisi de endişeyle gözlerini bana dikmişlerdi ama daha fazla gözü üzerimde hissedebiliyordum. Çok fazla şeyi becerebiliyordum da içimdeki şu boşluğa bir türlü isim koyamıyordum.

Gözlerimi odada gezdirirken Feda'ya takıldı gözlerim, Doruk ve Selin de orada dikilirken birden yatağımda doğruldum. Sırtımdan kuyruk sokumuma kadar bir ağrı saplandı bu sefer; kendime dönüp bakma gereği duydum. Üzerimde kendini elbise sanan bir bez parçası ve kolumda serumlar vardı.

Boğazım düğümlenirken kelimelerim içimde büyüdükçe büyüdü. Gözlerimden akan yaşa Nalan müdahale etmek istedi ama tekrar Birkan tarafından durduruldu.

Hiç bir şey duymak istemiyordum, sormak istemiyordum. Batan yatak ve yastıkla tekrar yığıldım, ellerimi kaldırıp ayalarımla gözlerime baskı yaptım. Görmek istemiyordum. Duymak istemiyordum,

Duymayacaktım, görmeyecektim de.

****

Saatler sonra; Nalan halime bitkin demeden, şokta demeden beni yataktan çekip çıkardığında popomu elaleme sergilememem için üzerime bir ceket attılar. Omuzlarımdan sarkan ceket ve beyaz terliklerle, karda kalmış gibi titriyordum. Titremem bitecek gibi değildi. Soğuk bile değildi halbuki, bedenim beni taşımak istemiyordu. Ben de taşımasını istemiyordum.

Siniriyle yine herkesi bastırabilmişti Nalan, kimse yaptıklarına bir şey diyemiyordu çünkü herkese öfkeyle tükürük saçarken beni sarıp sarmalayabilen tek kişi oydu. Yine onun desteği ile bir köşeyi daha dönerken arkamdan takip eden adımları duyabiliyordum. Kaç kişi olduklarına bakmamıştım bile. Umurumda da değildi. Köşeyi dönmemizle bize doğru gelen narin görünümlü güçlü kadın bedenine baktım, tanıdık bir yanı yoktu ama birden gözlerindeki acıyı görünce tanıdım onu. Bir insanla acınızın ortak olması birbirinize daha çabuk dokunmanızı sağlıyordu. Josefina bana sarılırken ben sadece kucağında titremeye devam ettim. Beni koridordaki o itici koltuklarından birine yavaşça oturttular.

"Merhaba Bars, keşke böyle tanışmasaydık çocuk." dedi ve ellerime tutundu.

"Nasıl?" dedim sadece, sonunda duymak için biraz cesaretim vardı belki de.

"Arkadaşların sayesinde belki kurtulabilir."

"Belki?"

Sustu. 

"Susma!" Ne demek belki? Belki diye bir kelimenin lügatıma girmesine izin yoktu artık. "Arslan bu! Nasıl belki? Gitmeyecek biliyorum. Siz neden bu kadar çabuk alıştınız buna?"

"Alışmadım Bars." ellerimi daha çok sıktı, "Doktorlara güvenmekten başka çaremiz yok. Benim kaçıncı hastane koridoru nöbetim bu bilemezsin. Güçlü olmak zorundasın." dedi ama o konuştukça ben sakin olmaktan gitgide daha çok uzaklaşıyordum. Gözlerim hala daha arada kararırken ışığı yanan ameliyathane tabelasına baktım. Aldığım nefes ceza gibi geliyordu o içerideyken. O masada, bedeninin içinde gezen o eldivenli ellerin onu geri getirmesinden başka bir şey düşünemez halde, ellerim Josefina'nın elleri arasında kapının aralanmasını beklemeye başladım.

ASLANWhere stories live. Discover now