35

918 54 11
                                    

Medya Nalan / Media: MISSIO; Bottom of the Deep Blue See

/Sami/

"Nalan.. Hay sikeyim.. Nalan" Binanın etrafındaki adamlar telaşlanmıştı. Neden olduğunu bilmesem de dikkatlerinin dağınık olmasını kullanmam gerektiğine inanıyordum. Kolumu tutup beni zaptı altında tutan Fefa mıdır, veda mıdır her ne sikimse beni salmamakta diretiyordu.

"Biraz daha bekle. Beklememiz lazım." dedi. Kızları evde kalmaya ikna edememişlerdi ama en azından arabada kalmaya ikna olmuşlardı. Zeynep aklı başında bir tipe benziyordu ve onun sayesinde ikna olmaları daha kolay olmuştu. 

"Daha ne kadar?" dedim, bana bakma zahmetinde bile bulunmuyordu, umursadığımdan değil. Tek istediğim bir an önce bana nefretle bakan gözlerini görmekti. Ben daha cevap alamadan evin etrafında iyiden iyiye bir hareketlilik başlamıştı. Evin içine giren üç korumanın ardından iki tanesi de garaj tarafına doğru kaybolduğunda bulunduğumuz taraftaki korumaların sayısı dörde düşmüştü. Onlar da tedirgin duruyorlardı.

İç organlarımın büzüştüğünü hissediyordum ve kemiklerim sanki aralarında eklem özü yokmuş gibi gıcır gıcır birbirine sürtüyordu. Fiziksel olarak acı içindeydim, sebepleri ortadaydı ama umursamadığım başka bir ayrıntıydı bu bitkinlik, sadece o iyi olsun istiyordum. Nalan iyi olsun, sağ salim çıkalım şuradan ve ben kendi rızamla bir tabuta gireyim ardından. Yaşadığını bilerek.

Bir kaç dakika sonra Hülya tüm hışmıyla evden çıkıp, çoktan kapısı onun için açılmış aracına doğru ilerlerken talimatlar yağdırınca tekrar hareketlendim, sırf Feda tarafından tekrar durdurulmama sebep olarak.

"İşe yaradı mı yani?" diye sordu Birkan, ilgiyle olan biteni izliyordu. Sonunda Hülya arabaya binip arazinin çıkışına doğru ilerlediğinde; "İşe yaramış olmalı ki gitti. Biraz daha bekleyin." dedi Harun Bey.

"Sikicem artık beklemeyi de sizi de..ah! LAN!" Feda tarafından tutulmayan kolumla kafamı ovdum.

"Ben bekliyorum damağından beynine soktuğumun iti! Sana n'oluyor lan?" Enes yıldırım çakan gözleriyle bana bakarken biraz kendime geldim. Yutkundum, ama tek hissettiğim kuruluktu. Tekrar eve döndüğümde farklı odalarda ışığın yanıp söndüğünü, yirmi dakika kadar sonra da Nefes'in bitap bir şekilde evden çıktığını gördük. 

Titreyişini buradan bile görebiliyorduk.

***

/Nefes/

"Yukarı çıkalım Nefes. Aile içi meselelerimizi burada konuşmak doğru olmaz."

Anneme bakarken, gözümün kenarında helak olmuş bir halde bize bakan Bars'ı görmezden gelmek zordu. Kızgındım. Çok kızgındım. Bars'a da kızgındım ama en çok anneme kızgındım. Odaklamaya çalıştığım bakışlarım yüzünden gözlerim acımaya başladığında sadece arkamı dönüp mahzenden çıkmak için ilerledim.

Annemin arkamdan gelen adımlarında bir tek tekleme duymak, endişeli olduğunu hissetmek isterdim. Ama ben bildim bileli buz gibi sert ve soğuk olan Hülya Hanım'da endişeden eser yoktu. Biliyordum. Annemi tanıyordum, o her ne kadar tanımadığımı sansa da. Yukarı çıkıp bir an nereye gideceğimi bilemeyerek duraksadım.

"Mutfağa geçelim mi?" dedi ve arkamdan geçerken elini omzuma koyarak bana destek olmak istedi. Engel olmadım. Konuşmasını istiyordum artık, anlatmasını ve beni evlat olarak silip atamadığım yükümlülüklerimden kurtarmasını istiyordum. Nasıl bir kadın olduğunu onun ağzından duymak istiyordum, iğrençliklerini onun gözlerine bakarak dinlemek istiyordum. O zaman çekip gitmek ve silmek kolay olurdu. Belki.

ASLANWhere stories live. Discover now