34

1.8K 98 14
                                    

*Medya; Enes / *Medya; Kerli - Savages (Y.N.: Hayvan gibi bölüm şeetmişim)

/Bars/

 "Ben bu mistik olmayan çağa nasıl geldiğimi bilmiyorum, geceye bakışlarım çarpmış, kör olmadan 3 yıldız saymışım biri gelip ciğerimi delmiş, bu galakside olur böyle şeyler biliyorum, ben sadece ruhumu zifire bürüyen bu kutsal nakışa saygılarımı ilmek ilmek sunmak istiyorum o kadar. Kendime bir kıble edinmeye çalıştığım bir yönüm bile yoktu ve senden öncesi kaçıncı tavaftı hep unutuyorum, kaldığın yerden başlayamamak gibi, bu sürekli baştan başlamak banttan yaşıyormuşsun hissi veriyordu. Tanıdık yüzler tanıdık kesikler demektir, ben kanımın huysuzluğuna aldırmıyorum ama başım dönerdi, duvarlar uzaklaşır bir de her şey bulanık. Karanlık bile bulanıktı."

Ağrıdan ve dinlenmeden hastaneden çıkmasından dolayı ateşlenmişti Arslan, zar zor düşürmüştüm ateşini. Yatağın dibine çektiğim tekli koltukta öylece konuşmalarını dinliyordum. Aforizmalar dizmiş, metaforlar eskitmiş, yeni kelimeler üretip onlara efsaneler yüklemişti. Her ateşlendiğinde böyle mi oluyordu merak ediyordum.

Sanki kelimeleri doğadan toplayıp ehlileştirmiş ve boyunlarına geçirdiği iple hepsini dize getirmişti. Tüm kelimeler onundu, Arslan'ın dili dönüyordu ve onlar o dilden çıkıp sese bürünürken mucizeye şahitlik ediyordum.

Bir kaç dakika sonra düşen ateşinin verdiği rahatlamayla gözleri kapanırken gözleri gözümde, dudağının kenarında yorgun bir gülüşle titreyerek kapattı gözlerini. Biraz daha ona doğru eğilip terden ıslanan saç diplerine dudaklarımı bastırdım. Bir adam bu kadar antik olmamalıydı, iki binli yılların samimiyetsizliğinde iliklerinde kimsenin cesaret edemeyeceği gerçekleri göğüslemesinden kaynaklı olsa gerek; bana hem nostaljik geliyordu varlığı, hem anı yaşadığımı hissettiriyordu, hem de geleceğe umutlu bakabilmem için sebepler sunuyordu. Papirüs kokusunu içime çekerken, Mısırlı aydınlara minnetlerimi sundum; yoksa bu kokunun bir adı olmayacaktı. 

****

Mutfakta makinenin işini bitirip bana ayıltıcı sert kahvemi yapmasını bekliyordum. Kapıda dönen anahtar sesiyle beraber belimi dayadığım tezgahtan ayrıldım. Normalden fazla gürültüler geliyordu kapıdan.

N'oluyor amık yine?

Birbirleri üzerinden geçerek solana girmeye çalışanlara baktım. Doruk ve Feda yüzleri kızarmış bir halde bana bakıyorlardı. 

"Nalan aradı." dedi Doruk.

"Enes gelmiş?"

Feda'nın heyecanlı ses tonuna gülümseyip kafamı sallamakla yetindim. Hazneden kahve sürahisini çekip fincanıma doldururken Doruk ve Feda'nın birbirine sarılışını izledim. Sırıtmama engel olamıyordum. 

"Diğerleri de geliyor."

"Kim?"

Doruk gizemli kalmanın keyfini çıkarır gibi görünse de tahmin edebiliyordum. Buraya gelebilecek isimlerin sayısı belliydi. Az sonra kapı çalarken fincanı bırakıp aceleyle kapıya koştum. Açtığım anda boynuma dolanan ince kollar ve yüzüme yapışan siyah saçlar yüzünden bir kendimi Halka filminde gibi hissetsem de Selin'in içten sarılmasına karşılık vermezsem beni asla bırakmazdı.

"Ya, delirdim. Bu nasıl oldu? Nasıl gelmiş onca yolu, iyi mi peki, hani nerede?" derken beni bırakıp evin içine doğru adım atmaya başlamıştı ki arkasından eve giren Zeynep ve Sıla'yla da bir parti sarılıp hepsini içeri davet ettim.

"Uyuyor, yol çok yormuş. Yarasına rağmen iyi dayanmış." dedim merakla beni süzen suratlarına rahatlama otururken gidip kahvemi aldım mutfaktan.

ASLANWhere stories live. Discover now