30

1.4K 92 21
                                    

*Medya; Feda Altınoluk (Y.N: Çünkü neden olmasın) / *Medya; Folded Dragons, AKACIA&Ethanuno - Would You Let Me

****

/Bars/

Ayna da son kez üzerime baktım, Nefes bana geliyordu. 1 ay boyunca takıldığı her yerde karşısına çıktım ama tek kelime konuşma şansı bulamamıştım. Yanına yaklaşmam mümkün olmamıştı çünkü kendisi farkında olmasa da etrafında bir düzine koruma ile geziyordu. Kendini özgür sanan altın kafeste bir kuştu. 

Arslan'ı o kadar özlemiştim ki burnumda tüttüğü bir gün parkta oturup ne halt edeceğimi düşünürken kucağıma gelen sarı bir kedi iyice tüketmişti beni. 

Sarı kedilerde bile Arslan'ı görmeye başladıysan sıçtığımın resmiydi. Birkan'dan aldığım bir kaç haber beni dumura uğratmıştı ama içim biraz daha rahattı. İki gün bile tanımadıkları insanlar için bir koruma duvarı örüp oyuna dahil olmak istemeleri ciddi ciddi minnettarlıkla ağlamak istememe sebep olmuştu. Feda ev arkadaşı rolü oynamak için Doruk'un rahat yamacından ayrılıp gelmişti ve Doruk da onun peşini bırakmadığı için Sıla ve Zeynep'in evine geçmişti. Selin kesinlikle geri dönmeyi reddetmişti, ne diye olduğunu aklım almıyordu. İnci ve Doğu düğünlerini ertelemişti. Birkan iş yerinden süresiz izinliydi, Tunç Bey sayesinde. Nalan Josefina'yı kesinlikle yalnız bırakmamaya yemin etmişti. Sami ise her zaman ki gibi karabataktı. Evde bir koli kullan at telefonda sadece Sami'nin numarası kayıtlıydı ve arasıra onu arayıp olan bitenden haberdar ediyordum; ayrıca Arslan'ın haberini alıyordum. Herkes her an her şey için hazırlıklıydı. Yakınlarda geziyorlardı. Arslan'ı deli gibi özlemek dışında, yanında olup elini tutamamak dışında tek sorunum Nefes'e yaklaşmak olmuştu. Her yerde birden ortaya çıkmaya başladığım için korumaların dikkatini de çekmiştim istemeden.

O gün kucağımda sarı kedi ile ağlarken birden bire yanıma oturduğunda bir an için kendime gelememiştim. İçinde bulunduğum ruh hali çok daha farklıydı, meseleden çok uzaktım. Bana peçete çıkarıp verdiğinde yüzünde o kadar anlayışlı bir ifade vardı ki. Ben aynaya bakarak kendimi rolüme hazırlarken bacağıma sürtünüp duran Arslan'ı o gün sahiplenmiştim işte. Birazdan Nefes gelecek, ardından da bir kaç arkadaşını daha misafir edecektim. Feda da Doruk'un yanından daha sonra gelecekti.

Komple bir yalanı yaşıyordum. Nefes almak geceleri inanılmaz zor oluyordu. Arslan'la geçirdiğim dakikaları en ince ayrıntısına kadar tekrar yaşamaya çalışmaktan başıma öyle bir ağrı giriyordu ki uyumak işkence halini almıştı.

Eğilip ayaklarımın dibinde mırıldanan Arslan'ı kucağıma aldım. "Çok özledim be, ölüyorum haberin yok." dedim. Çalan kapıyla beraber kendimi sese doğru yönlendirip kucağımda Arslan'la kapıyı açtım. 

Nefes kendine aşırı özenmiş duruyordu, tedirgin ve heyecanlı bir gülümsemeyle beni selamlarken gülümsedim. Kucağımdaki Arslan'ın patilerini sallayarak; "Bak Arslan, Nefes annen geldii." 

"Yaa, özlemişim seni annecimm!" derken ayakkabılarını çıkarmıştı bile, iki kolunu da uzatarak Arslan'ı istedi. Kediyi ona teslim edip salona doğru çevirdim kendimi, otomatikti her şey; aldığım nefes, bakışım, hareketlerim yapmak için yapıyordum. Bu yolun sonu sevgime kavuşmaksa eğer çekecektim; her ne kadar çiviler; cam kırıkları üzerinde yürüyormuş gibi hissetirse de başka çarem yoktu.

"Ne içersin hatunum?" diye seslendim içeriye doğru, aramızda hala bir şeyleri netleştirmemiştik, ağırdan alırken hızlı gitmek buydu. Sevgiliydik alenen ama sadece aramızda temas yoktu, bir kere elini tutmuştum ve zaten o günden beri aramalar; mesajlar bitmek bilmemişti. Kendiliğinden olup bitiyordu olacak olanlar ama bana henüz kelimelerle dökememişti hislerini. Biliyordum ama Nefes görünenin aksine oldukça temkinliydi, üstelik utangaçtı da.

ASLANOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz