XIV

1.6K 81 1
                                    

~

"Daha iyi misin?"

Jungkook bu soruyu artık Jin hyung'dan duymaktan bıkmış ve kendini gerçekliğe geri dönmüş gibi hissediyordu, sinir kaptığından değil de daha çok yeni bir sesin ona bu soruyu sormasıyla beraber cidden hala ayık olduğunu algılayabilmişti, boş boş bakmak ve Jin'in ona sorduğu bu klasik soruya hep aynı cevabı vermekten otomatiğe bağlamış, refleks olarak tepki veriyor veya yapay bir zeka gibi verilen komutları uyguluyor ara sıra küçük farklara karşı o daha ne dediğini fark etmeden ağzından sözcükler kendiliğinden dökülüyordu, ama hayır henüz ne delirmişti ne de bir makineye bağlı şekilde yaşıyordu.

Artık uzun bir süre soğuk kalmış elleri titremeyi unutmuştu,  soruyu soran kişi ellerini  kavrayıp kendi sıcacık elleriyle mümkün olabildiğince ısıtmaya çabalıyordu, beklediğinden az sonuç alıyordu ama buna da şükretti. Jungkook kim bilir o gittikten sonra daha ne kadar kalmıştı balkonda, ertesi gün ona yaklaştığında ateşi olduğunu fark edememişti, saatler geçtikçe ateşi görünüre çıkmış arttıkça artmıştı. Bunun üzerine onu doktora götürmüştü gereken ne varsa almıştı. Jin, hizmetliler ve arada sırada zaman bulabilen diğerleri geldiklerinde özellikle oda da artan battaniye, peluş, ilaç sayısına şaşırıp kalıyorlardı. Başlarda hepsi 'o koymuştur' 'hyung almıştır ya' gibi düşüncelerle küçüğün halini hatrını sorduktan sonra oradan ayrılsalar da aralarında tek kuşkulanan Jin'di.  Jin gün içinde kimse uğramadığında bu eşyalardaki artışa bir türlü anlam veremiyordu, Jungkook'un iyileştiğini ve üşengeçliğinden o kıçını kaldırmadığını düşünüyordu, arada bir de o olmadığında çıkıp bir şeyler aldığını sanmıştı ama Jungkook iyice berbat bir duruma düşünce bu artış tersine, hiç düşmemişti o da bunun imkansız olacağından bir daha aklının ucundan geçirmedi, yine de şüphelenmeden edemiyordu.

"Evet... daha iyiyim. İşini ertelemene hiç gerek yoktu ama yine de yanımdan ayrılmadığın için teşekkür ederim hyung." Jungkook gözlerini kırpıştıra kırpıştıra gülümsedi karşısında yatağın ucunda oturan Taehyung'a.
Taehyung derince bir iç çektikten sonra rahatladığını hissetti, ateşi o kadar çok yükseldiğinde Jungkook durmadan ağlıyor, yattığı yerde acılar içinde kıvranıyordu. Taehyung o an yıllar sonra böyle bir durum karşısında panik yaşamıştı, Jungkook'un acıdan sıkarak aralayamadığı gözlerinden durmadan süzülen yaşlarını bir bir gördükçe kalbinde de hissettiği baskı gitgide artıyordu.
"Bir şeye ihtiyacın olursa söyle lütfen olur mu?" Jungkook gözlerini devirdi yüzünde bir tebessümle Taehyung birer dakika aralıklarla kurulmuş bir alarm gibi bu cümleyi her dakikada bir soruyordu. Her ne kadar başı şişsede ellemedi, onun davranışlarını az da olsa değiştirdiğinin farkındaydı ve kendisiyle birkez olsun gurur duymak için zamanı olmuştu, şimdi tam zamanıydı.

"Pekala...eğer cidden iyileştiysen, seni bir yere götürmek istiyorum. Sana bir sürprizim var, ama değilsen ki hiç merak etme sen iste ben ayaklarına kadar getiririm..."
Taehyung ellerinin arasındaki pamuk elleri dudaklarına kadar yaklaştırdı ve bir öpücük kondurdu teker teker iki elinin de üstüne.
Jungkook bakakalmıştı, tamam değişiyordu ama bu hareketi bu kadar çabuk yapacağı aklının ucundan geçmemişti. Hiçbir şey olmamış gibi gülümsemeye devam etti ve başını yukarı aşağı salladı.
"Hayır gerek yok ben iyiyim, ne zaman gideceğiz?" Taehyung bileğindeki şık siyah etrafı minik elmas taşlarla çevrili saatine baktı, güneşte batıyordu işte tam zamanıydı. Hayal ettiği görüntüye güneşin batışından başka daha ne uygun olabilirdi bilemiyordu doğrusu.
"Acelemiz yok ama şimdi gidersek bizim için daha iyi olacaktır, hadi gidelim." Taehyung ayağa kalktı ve ellerini hiç ayırmadan küçüğünü yavaşça ayağa kaldırdı. Jungkook biranlık ağrıyan sırtının geçtiğini biliyordu ancak geri dönmesinden korkuyordu o yüzden kalkarken acele etmedi ama sorun da çıkmamıştı.
"Hyung istersen sen git hazırlan veya beni aşağıda bekle, yardıma ihtiyacım yok artık daha iyiyim."
Taehyung bir süreliğine öylece dikilip, kalıp kalmamak arasında gidip geliyordu. Sonunda onayladı ve aşağı inmek için odadan ayrıldı.
Başkası olsaydı veya önceki o bilinçsiz hali olsaydı eğer alacağı karar ya sabahın erken saatlerinde çıkıp gitmek veya bu saate kadar  aynı şekilde dayanırsa küçüğün giyinmesi izlemek bile olabilirdi.
Açıkçası hiçte pişman değildi bunu düşündüğü için aslında ama kendine bir söz vermişti elbet bozmaya da niyeti yoktu.
Taehyung odayı terk ettikten sonra Jungkook üzerini değiştirdi, kirli diye kirli sepetine attığı şirin kıyafetler birden bire yok olmuş, onları yıkayıp getiren hizmetliye sorduğunda kadıncağız görmediğini söyleyip duruyordu.
'Tuhaf...muhtemelen karıştılar.'
Deyip geçirirdi. Taehyung o akşamdan sonra ilk başta kendi kıyafetlerini getiriyordu, ardından alışverişe çıkmışlardı. Jungkook her ne kadar itiraz etse de Taehyung onu dinlemeyip neredeyse tüm mağazayı satın almış, çalışanları zengin etmişti.
Onlarda ikisine olabildiğince kibar davranmışlardı ki yine gelsinler diye, eh tabi cepleri normalden daha çok dolmuştu o gün, ne yapsalardı ki başka.

Jungkook hazırlanmayı bitirip son bir kez aynanın karşısına geçti, her ne kadar saçıyla üstüyle oynasada eline geçtiğinden beri boynundan çıkarmadığı o kolyeye dokunamadı. Kolyeye özenmesinin nedeni parası veya değeri değildi, değerdi aslında ama kendi değil o akşamın değeriydi. O an sanki kolye ona hakim olmuş sihirli sözcükler fısıldayarak her şeyi bir anda yola sokmuştu, uğurluydu ve güçlüydü bu kolye onun için o da Taehyung gibi söz vermişti.

Çıkarmayacaktı o kolyeyi, ne olursa olsun.

Jungkook çok bekletmek istemeden hemen telefonunu ve çantasını kapıp aşağı Taehyung'ın yanına geldi. Taehyung üstüne siyah deri ceketini gitmişti, uzaktan detayları belli olmuyordu üstündekilerin tepeden tırnağa siyah giyinmişti ama bu yinede göz alıcılığını elinden almamıştı onun.
Taehyung ona doğru yaklaşan ayak seslerine karşılık kafasını hızla telefondan kaldırıp telefonu arka cebine yerleştirdi, boşta kalan elleri de ön ceplerinde yerlerini buldu.
"Hazır mısın?" Taehyung'ın sorusuna kocaman bir gülümsemeyle karşılık veren Jungkook kendisi bile ne ara bu pozisyona geldiğini anlamadan hareket etmişti. Kolu, eli cebinde olanın koluna fit vücut arasından geçip dolamıştı kendini, ama Jungkook'un umrunda değildi anın keyfini çıkarmaya çalışıyor bir yandan da onu bu akşam nelerin beklediğini hayal edemeden duramıyordu.

Oysa aynı şey Taehyung için bu kadar normal ve kolay değildi.
Taehyung gözleri iyice açılmış bir şekilde koluna dolanmış miniğin koluna kaydı. İçi tuhaf olmuş, olduğundan daha hızlı atan kalbini üstüne el bastırmadan anlayabiliyordu. Hissettiği ne bilmiyordu doğrusu heyecan mıydı telaşmıydı bu, tartışılır.
"Evet hazırım gidelim hadi!"
Jungkook kıkırdaya kıkırdaya ilerlemeye Taehyung'ı da yanında dışarıya doğru sürüklemeye başladı.

Dışarı çıktıklarında titretmeyen narin, sıcak bir rüzgar esip geçti aralarından. Batan güneşin son kez sahnesinden ayrılıp yerini aya vermeden önce saçtı ışınlarını etrafa ışıl ışıl, gözleri yakmıyordu bu ışınlar aksine rahatlatıyordu insanı. Baktıkça bakası geliyordu.
Gökyüzü de ayrı bir sanat eseriydi, günün en güzel anıydı onlara göre.
Sabahın ve gecenin aksine tek renkten oluşan bir tablo değildi gökyüzü o an, sanki hiçbir şeyi takmayan istediğimi yaparım diyen bir ressamın paletinden aldığı her tonu tuvalinde uygun yerlere eklemesi gibiydi.
Etraf yavaş yavaş sessizliğe bürünüyordu, bu an uzun sürmeyecekti elbet yerini gecenin karanlığına bırakacaktı bu yaklaşan sessizlikte gecenin yakın olduğunun bir göstergesiydi, acele edip bir an önce varmalıydılar.

Taehyung ilk Jungkook için ön sağ kapıyı açtı ve Jungkook'un bindiğinden emin olduktan sonra kapıyı kapatıp arabanın etrafından dolandı ve arabaya bindi.
Jungkook'u cidden mutlu etmek istiyordu artık ve emindi ki bu gece en güzel gecesi olacaktı.






~

Dediğim gibi ilk buraya atacaktım yeni bölümü ve attım gitti :3

Taehyung nereye götürecek acaba Jungkook'u tahminlerinizi bekliyorum 💕

〘TR〙「 All Mine - Taek∞k 」✓Where stories live. Discover now