9/I love you so much hope you die

167 17 35
                                    

Flashbacksonsuzakadar


Anlamıyorum!

Hayatımda hiç fırtınalar veya beklenmedik şeyler olmadı. Hiçbir şey yitirmedim. Vicdanımı huzursuz eden hiçbir şey olmadı. Neden her şeyin böyle harcanıp gittiğini tanrı bilir!

Ölüm değil ama yaşam kozmik bir eşek şakası gibi geliyor.

Birkaç gün önce yargısına, imgesine yenilmeyeceğime dair ant içtiğim Jongin şimdi bir dost, acıma bir arkadaş, bir sevgiliymiş gibi yanımda, yatağında uyuyor!

Başından beri sevgiyi, aşkı...Bir çeşit yenilgi hatta bir çeşit teslim oluş gibi zihnime kodlayan şey her neyse onu yuvasında bulup, tırnaklarımla kazıyıp söküp atmak isterdim.
Lakin ne zaman birine 'seni seviyorum' diyecek olsam; bir yanım, zihnimin içinde çok önceden oraya yuva yapmış, kendini oranın sahibi zanneden kibirli bir şey, o 'birine' bunu itiraf ettiğim anda, ona benimle ilgili kullanabileceği ya da manipüle edebileceği büyük bir zayıflığı da itiraf etmiş olacağıma dair zihnimde kavga çıkarıp duruyor...

Bana itiraz ediyor...
Benim yerime temizlik yapıyor, beni kovuyor, gitmiyor...
Göbeğini kaşıya kaşıya bana ne yapmam gerektiğini söylüyor.
Geceleri elleri arkada, terliklerini sürüyerek geziyor ve o, zihnimin arka odalarında dolaşmaya başladığında asla uyuyamıyorum.

Herkesin bir süperegosu vardır. İşte ben sürekli beni azarlayıp duran benimkine isim bile koydum! 'Kızma Albayım' diyorum ona.

"Kızacağım, işim bu!" diyor. Yine de bir yandan saçımı okşuyor...

"Eğer biri sana aşık olursa, senden sevgini değil süperegonu isteyecek, kendini senin süperegon kılmak istediği için önce sevgini isteyecek.'' diyor.

''Bir barbar ancak eşitine dokunur ve ben o yüzden buradayım." diyor. Ve beni dizlerine oturtup sıkı sıkı tembihliyor;
'' 'Seni böyle seviyorum' diyenlerden kork. 'Öyle'nden tiksinmektedirler zira.* "(* Murat Uyurkulak- Har, metis yayınları 2015)

Ben yine de, ömrümde ilk kez Jongin'in elini tutuyorum. Çünkü 'hiç olmamış olan' şey ile 'her şeye rağmen iyi ki olmuş' demenin ağırlıklarını ölçtüm varlığın terazisinde...
Hiç olmamış olanın ağırlığı yoktu; her şeye rağmen ise yaşamın yükünü taşıdığı için ağır geldi. Bende "Hafif akıl ağır yüktür." demek yerine artık "Yükü ağır olanın aklı hafif olur." demek istedim.
Kurtuldum ölü ağırlığımdan. Albayım kızdı ama sustu.
''Ben demiştim!!'' demeye hazırlanıyordu.
''Kızma Albayım, ama bugünlerde Jongin sıcacık, yumuşacık kahvelikleriyle yumuşacık bakarken bana; akıl, çiçek tozlarına değecek kadar havada. ''

*

"Uyansana heyyoo!"

"Sana diyorum Soo."

Sadece işaret parmağınızla birini dürtüklemek suretiyle o birinin kaburgasında delik açmak için uygulamanız gereken dürtme kuvvetini, dürtme açısını ve kaburganın kaç Newton kuvvete dayandığını öğrenmek isterseniz; Min Joon'a sorun, size söyleyecektir!

"Deldin deldin... Off... Hayvan herif! "

Yorganı tekmeleyerek oturur pozisyonda doğrudan gözlerine baktım. Sağlam bir cevap versin ki ömrünün bundan sonraki günlerini huzur içinde geçirsin.

''Ne var?''

'' Biri aşağıda seni çağırıyormuş, güvenlik söyledi.'' Çalar saatim henüz beynimde gümbürdememişti. Sabah sabah afyonlarım yeni patladığından üzerindeki lacivert montu yeni görebildim. Dışarıdan gelmişti. Dışarının soğuğuyla birlikte...

İÇGÜDÜWhere stories live. Discover now