4. Bölüm: Bu Kalp Yaramaz

1.1K 151 118
                                    


Öfkenin bedenime filizlendirdiği tohumların bir kısmı, beni delip geçmek istercesine dışa vurmuştu. O ses, kulaklarımdan içeriye sızarak öfkeyle cesaretlendirmişti beni. Kafamı arkaya çevirmek isterken, o yüzü görmek beni deli edeceğinden dönmek istemiyordum. Ne diye gelmişti bu adam? O adamın gözlerinde ki ben tehlikeyim bakışları ne kadar bulunsa da beni zerre korkutmuyordu. Aksine cesaretlendiriyordu.

Arkamda olduğunu enseme çarpan nefesten anlayabiliyordum, bu yakınlıkta neyin nesiydi? Kaşlarım çatıldı. Hızla arkama döndüm. Yüzünde ki sırıtış sinirlerimi bozmaya yetmişti şimdiden. Onu kendimden uzaklaştırdım, ama o yerinden milim oynamamıştı, bu kadar insanın arasında bana yakınlaşması aptallıktan başka bir şey değildi. Öfkenin bedenimde yer ettiğini anlamam uzun sürmedi, delirmek üzereydim sinirden, ve birde yüzüne yerleştirdiği sırıtış daha da sinirlendirmişti beni.

"Ne istiyorsun?" Sesim sinirin kattığı düzlükte peydah olmuştu. Bu normal bir konuşma değildi, ama uzaktan bizi seyreden insanlar farklı algılayabilirdi. Gözleri gözlerime odaklanmış, bir şeyleri okuyor gibiydi. Çatılan kaşlarım daha fazla çatıldı bu duruma.

"Sana soruyorum Karahan, ne işin var burada?"

"Hiç geçerken uğradım, küçük avcıya" sözleri üzerimde deprem etkisi yaratmaya yetmişti. Kelimelerinin altında farklı bir ton yatıyordu, bunu anlamak zor değildi. Bu konuşma farklı bir yol çiziyordu aramızda, onu tanımıyordum, tabi o da beni tanımıyordu, ama bu konuşma sanki kavgalı iki arkadaşı gösteriyordu aramızda ve insanların gözlerinde.

"Ne istediğini söyle ve def ol git!"

"Fazla hırçınsın küçük kız, hızına yetişmek hiç kolay değil"

Bu adam benimle alay mı ediyordu? Babama eziyet eden bir adama nasıl bir türde yaklaşım göstermeliydim.

"Buraya neden geldiğimi biliyor olman gerek?"

Söylediklerinden hiç bir anlam çıkaramamıştım, onun buraya neden geldiğini nereden bilmem gerekirdi. Ona daha dikkatli baktım, esmer tenine giden kehribar renkleri onda daha bir hava yaratıyordu, uzun boyuna uyum sağlayan kilosu bir modelin elinden çıkmış gibiydi. Sert yüz hatlarını ortaya çıkaran çatık kaşları, ve gözleri ben tehlikenin adıyım diyordu. Her ne kadar tehlikeli olsa da umurumda değildi.

"Ne demeye çalışıyorsun, açık konuş" dudaklarım arasından zorla çıkıyordu kelimeler, bir anlam yatıyor muydu? Bilinmezdi, bu adamın buraya gelişiyle babamın düşüncelere karıştığını biliyordum.

"Öğreneceksin küçük avcı, çok yakında" bir şey dememi beklemeden arkasını dönerek ilerlemeye başladı. Arkasında gidişini seyrettim bir müddet, bu adamın dudaklarından dökülen kelimelerin altında yatan farklı anlamlar canımı sıkmıştı. Derin bir nefesi kendime bahşederek döndüm arkamı. Elimin altında duran kitapları dâhi hissedemiyordum, aklım karışmıştı. Bulunduğum ortamdan çıkarak kızları aramaya başladım. Fazla arama gereği duymuyordum aslında, Raya mağazalarda gezinirken, Nazlı yemek yemek için merkezin küçük bir restorantına gitmişti.

Raya'yı es geçerek Nazlı'nın yanına doğru yürümeye başladım. Düşünceler aklımı yine işgal etmişti, babam neredeydi? Dün olanlardan sonra yok olmuştu, ne konuşmuş, ne de bir araya gelebilmiştik. Ve bugün gelen o adam, düşüncelerde boğulmamı sağlıyordu. Babamı bulup bir şey yaptıysa, bu düşünceyle kalbim acıyla sıkıştı. Hayır kötü şeyler düşünmemeliydim. Düşünceler eşliğinde restoranta gelmiştim, uzakta oturan Nazlı'ya doğru ilerledim.

Tutsak                                                              (Tamamlandı)Where stories live. Discover now