Bölüm Üç

434 98 308
                                    

__ Peki azimli pastacı geceyi nerede geçireceğiz?

__ Ben böyle zamanlarda en yakınımdaki binaların bodrum katına sığınırım.

__ Böyle zamanlarda ? Kaç kez evsiz kaldın?

__ Çok kez.

__ Bodrum katı ha ! Fareler ve örümcek ağlarıyla dolu olsa bile mi?

__ Kulağa pek hoş gelmese de sıcak ve korunaklı ayrıca kimse fark etmez de.

__ Bu çok saçma . Başka bir fikrin yok mu yani?

__ Paran var mı ?

__ hayır

__ Benimde cevabım değişmeyecek o zaman .

__ Tamam peki , fareler kulaklarımı kemirse de örümcekler saçlarıma ağlarını da örse delirmeyeceğime söz veriyorum.

Parlak fikrimizi (!) uygulamak için yürümeye başladık ,bu sırada kar şiddetini arttırmış kuşbaşı büyüklüğünde yağmaya başlamıştı. Etrafımızda karları oradan oraya savuran tıpkı benim gibi öfkeli bir rüzgar esiyordu.

Kollarımızı yüzümüze siper ettik. Kar tanelerini seven adam , koluma girdi de ancak öyle yürüyebildim, göz gözü görmüyordu. Kim olduğumu tam bilmediğim bir saat öncesine kadar tanıdığım bir adamın kolunda  oradan oraya savruluyordum , tıpkı rüzgarın savurduğu kar taneleri gibi...

En sonunda koşuşturma bitti , gözlerimi açmadan hissettiğim şey yüzüme çarpan bir sıcak hava dalgasıydı. Temiz görünen dokuz katlı bir apartmanın giriş kısmındaydık .

Kar tanelerini seven adam kapı açılsın diye rastgele bir numaraya bastı , açan olmadı. Ya evde yoklardı ya da kimseyi beklemedikleri için kapıyı açmamışlardı kim bilir belki çocukların bastığını sanmışlardır.

Kar tanelerini seven adam başka bir katın numarasına bastı , bu sefer kapı cızırt cızırt eden bir sesin ardından açıldı , kapıyı açanın sesi de duyuluyordu " kim o , kim oooo" sinirlerim çok bozulmuştu gülmeme engel olamadım.

Kar tanelerini seven adam da gülümsüyordu kıkırdamalarımın arasından apartmana girdik. Burası oldukça temiz bir yerdi , elimden tutuyordu aşağılara doğru inen merdivenleri izledik en sonunda gece konaklayacağımız yeri bulmuştuk .

Burada oturanların fazla eşyalarını koydukları Bodrum katı , merdiven aralığı ne derseniz diyebilirsiniz ama burası bizim için geceyi geçirmek zorunda kaldığımız bir zorunluluk oteliydi.

Ortalık aydınlık değildi ama karanlık da sayılmazdı . Duvarlar temiz bir griye boyanmıştı. Etrafta bir buzdolabı , eskidiği için buraya atılmış bir zamanlar her gün tozu alınan dantellerle süslenen bir vitrin , bir çocuk bisikleti ve bir koli de kavanoz vardı.

Görünen atık malzemelerdi bunlar bir de görünmeyen neler vardı kim bilir.

Kar tanelerini seven adam , hemen oturdu merdivenlere , ellerini birbirine sürtüyor bazen de avuç içlerine sıcak nefesini üflüyordu. Bende onun yanına çöktüm .

İkimiz de tek kelime etmedik soğuktan ama en çok da hayatın buz gibi acımasızlığından öylece kalmıştık.

Esniyordum , yorulmuştum , gözkapaklarıma daha fazla direnemeyecektim. Gözlerim kapandı ufak bir an sonra da başım yana düştü ama soğuk duvara değil , sıcak bir parkanın yumuşaklığına...

Sıcak parkada tarif edemeyeceğim bir koku duydum hoş ve odunsu bir koku. Bir saat önceki yabancının parkası yastığım olmuştu ve benim de uyanık kalmaya niyetim yoktu...

Cennette 40 GünWhere stories live. Discover now