VIII

19.7K 1.3K 784
                                    


VIII

Oops! Ang larawang ito ay hindi sumusunod sa aming mga alituntunin sa nilalaman. Upang magpatuloy sa pag-publish, subukan itong alisin o mag-upload ng bago.

VIII

Bir hafta sonra:

Aslında şimdi düşününce her şey çok açıktı. Gerçekler beyaz kağıda siyah kalemle yazılmıştı ama ben yazısız tarafı çevirmiştim ve benim için beyaz boşluktan başka bir şey yoktu. Gökhan'ın normal bir insan olmadığını biliyordum, bunu görebiliyordum fakat görmek her zaman fark etmek anlamına gelmiyordu. Normal bir hayata sahip, çevresinde de normal insanları barındıran bir kişi olarak ona böylesine korkunç bir etiketi kolayca yapıştırmak kolay değildi.

O acımasızdı. Anlamak için tanımak gerekmiyordu. Lacivert gözlerinin kuytusuna girmiş şeytani parıltısı tehlikenin bariz bir uyarısıydı fakat ben kördüm. Tam bir hafta önce o gece, o adam Gökhan'ın geçmişini anlattığında hakikatler yüzüme tokat gibi inmişti. Ama şimdi yedi günlük ömrü olan hissettiklerime bakıyordum da, o şaşkınlığım gerçeklere değil, kendi aptal körlüğümeydi. Onun bir sır olduğuna kendimi o kadar inandırmıştım ki, onun bana gösterdiği kişiliğine bakmayı reddetmiştim.

Şimdiyse ne yapacağımı bilmiyordum ancak onunla görüşmek istemediğime emindim. Bir haftadır onu görmedim, aramadım, mesaj atmadım. Aynı şekilde o da. Bu sessizlik iyiydi çünkü istediğim derin bir sessizlikti. Babamın hala kaybolması, Gökhan'ın annem konusundaki iması, iki kişinin öldürülmesi ve Gökhan'ın profesyonel seri katil kimliği dışında ruhumu daraltan yeni bir olay yoktu. Kafam sürekli bu döngünün girdabındaydı. Bir haftadır boş boş oturduğumu söyleyemezdim ama tek yapabildiğim de iki kurbanın ailelerine ve arkadaşlarına ulaşarak bir liste oluşturmamdı.

Tek başıma da iz sürebilirdim, duyuları keskin olan tek kişi Gökhan değildi. Hatta onun olmaması benim için işleri daha da kolaylaştırıyordu. Onu bir daha görmek isteyeceğimi hiç sanmıyordum... Ne diyecektim? "Hey seri katil, n'aber, nasıl gidiyor?" mu? Hiç beklemediğim bir anda hayatıma girmişti ve yine hiç beklemediğim bir anda hayatımdan çıkmasını istiyordum.

Artık neyi düşünmem gerektiğini de tam olarak bilmiyordum. Her günüm öylesine yoğun geçmeye başladı ki annemle ilgili açılan konu bile aklımdan uçup gidiyordu. Maymun iştahlı davranamazdım. Önümde çözülmeyi bekleyen problemleri atlayıp koca bir bataklığa saplanamazdım. Her şeyin bir sırası vardı. Şu an da yanımda duran, babamla ilgili soru sormalarını yasakladığım arkadaşlarımla ilgilenmem gerektiği gerçeği gibi.

O gece eve döndüğümde kapının önünde, buz gibi soğuğun içinde Melda'yı, Ecmel'i ve Emir'i bulmuştum. Yüzlerine korkuyla birlikte sinmiş endişeyi ta arabanın içinden görmüştüm. Bu yüzden de kapıyı açıp dışarıya çıkmadan önce dudağımın kenarından sızan kanı ve Gökhan'ın parmaklarıma bulaşan kanını ıslak mendille silmiştim. Eve girdiğimizde de beni polisleri aratmayacak kadar detaylı bir sorguya çekmişlerdi. Onlara kendimi rahatsız hissettiğim için hastaneye gittiğimi ve serum yediğimi anlattım. Elbette bu söylediğim süre, onların beni bekleme sürelerinden bir hayli kısa olduğu için Gökhan'la birlikte biriyle görüşmeye gittiğim yalanını da ekledim.

Papatyalar Karanlıkta Büyür Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon