15

3.1K 277 246
                                    

Yuvasını mecburen terk eden yavru bir kuş ne hissederdi? O yuvaya bir daha dönemeyeceğini, kardeşlerini bir daha göremeyeceğini bilerek nasıl çekip giderdi ki? Canı acıyor muydu mesela gitmeden önce?

Mehir ellerini kendine dolamış, Haydarpaşa Garı'ndan deniz manzarasına bakarken kendini evinden atılmış bir kuş gibi hissediyordu. Birazdan kalkacak trenin duman kokusunu içine çekebiliyordu, oysa onun istediği tek şey Boğaz'ın o aşina kokusunu son kez alabilmekti. 

Gözlerini denizin en ilerisine diktiğinde yanına yaklaşan kişinin adım seslerini duydu ama sessiz kalmayı tercih etti. Belki o kişi de sessiz kalırdı, Mehir ihtiyacı olanın sessizce İstanbul'u içine çekmek olduğunu düşündü.

"Öyle hüzünlü hüzünlü durma." dediğinde yanındaki kişinin tahmin ettiği gibi Adal veya Elgin olmadığını fark etti. Yanındaki James Potter'dı. İki ela birbirine baktı. James'in elaları biraz daha kahverengiye dönükken Mehir'inkiler yeşile daha yakındı. "Sanki seni sürgün ediyorlarmış gibisin."

Mehir hafifçe güldü. "Zaten öyle sayılır." dediğinde yüzündeki gülümseme solmuştu hemen. "Benim kayda değer bütün hatıralarım, sevdiklerim... Herkes burada. Yaşadığım her şey bu şehre ait, bu ülkeye ait." 

"Vatanseversin." dedi James. Mehir'in dudakları yukarı kıvrıldı usulca. "Başka türlü nasıl Türk olurdum ki?" 

"İngiltere'yi de seveceksin. Sevmen için hepimiz elimizden geleni yapacağız." Tekrar birbirlerine baktılar. James ona gülümsedi. "Orayı da yuvan yapmanın bir yolunu bulacağız."

Mehir yanıt vermedi, içinden bu olasılığa tutunmak istiyordu, Hogwarts'ı da kabullenmek istiyordu ve bunun için çabalayacaktı. Feniks'i, arkadaşlarını, İstanbul'u hayatının her anında özleyecekti ama onları korumak istiyorsa Hogwarts'ı kabullenmenin bir yolunu bulacaktı.

"Teşekkürler James." dedi kız. Ela gözler tekrar ona gülümsedi ve yanından uzaklaşıp sevgilisinin ve arkadaşlarının yanına döndü.

Güzel cadı korkuyordu. Orada hiç arkadaşı yoktu. Evet, Çapulcular ve Lily vardı ancak onların Hogwarts'ta kurulu bir düzeni vardı, bir çevreleri vardı. Mehir ise yapayalnızdı bu konuda. Her şeyi sil baştan yapacak olmak kendisini geriyordu.

"Mehir! Hadi!" Güler hocanın sesini duyunca gitme vaktinin geldiğini anlayan cadı son kez denize baktı, derin bir nefes aldı ve bu güzel boğaz manzarasını aklına kazımaya çabaladı. Sonra arkasına dönüp gara girdi. Başını dikleştirip yüzüne hafif bir gülümseme kondurdu. 

Adal ve Elgin, Hogwarts Express'i adındaki trenin yanında onu beklerken Mehir gözlerinin yaşardığını hissetti. Kendini ne kadar güçlü göstermeye çalışırsa çalışsın onlara baktığı an savunmasız kalacağını hesap edememişti.

Güler hoca ona hafifçe sarılıp veda etti. "Dikkat et kendine." dediğinde Mehir başını salladı ve arkadaşlarına döndü. İlk Elgin'e doladı kollarını. Birbirlerine sımsıkı sarıldıklarında ela gözler, onların arkasında duran Çapulcuları görmüştü. Sirius ile göz göze geldiğinde oğlan gülümsedi ona cesaret verircesine.

"Kendine iyi bak, senden sürekli mektup bekliyorum bak! Her şeyi anlat. Bir sürü fotoğraf çek, bana hediye almayı da unutma sakın!" Mehir, arkadaşından uzaklaşıp gülümsedi. "Merak etme, dediğin her şeyi yapacağım. Sen de bana Feniks'te yokluğumda neler olup bitiyor yazacaksın! Görü görürsen eğer-"

"İlk senin haberin olacak." diye sözünü tamamladı Elgin. Birbirlerine tekrar sarıldılar ve vedalaşmaları bitti. Mehir, Adal'a ilerlediğinde oğlanın yüzündeki küçük gülümsemenin bir aynısı kendi yüzünde de vardı.

𝐅𝐄𝐍𝐈𝐊𝐒「sɪʀɪᴜs ʙʟᴀᴄᴋ」Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum