7

4.3K 355 345
                                    

İngiliz baloları meşhurdur. Dillere destan olan bu balolar danslarıyla, içkileriyle ve giyinişleriyle İngilizlerin duruşunu yansıtırdı. Mehir ve Adal bu balolarla yarışacak bir baloyu nasıl düzenleyeceklerini kös kös düşünmeye başlamıştı bile. Uzun tuvaletler, papyonlu takım elbiseler konusunda bir fikre varmış olsalar bile müzik listesi ve içkiler konusunda hala bir fikir birliğine varamıyorlardı.

"Kaymak birasına tamam dedik ama ateş viskisi isteyeceklerine eminim." dedi Adal. Mehir oflayıp dalgalı saçlarını yaptığı dağınık topuzu bir kez daha açıp tekrar yaptı. "Okulda alkollü içecek içemeyiz Adal, kimsenin hoşuna gideceğini sanmıyorum."

"Onlar reşit!"

"Ama biz değiliz. Türkiye'de büyücülerin reşitliği on sekiz yaşında oluyor ve bunu sen de biliyorsun." Adal yeşil gözlerini tersçe en yakın arkadaşına çevirdi. "Ne içeceğiz Mehir? Süt mü?"

"Hayır canım, limonata çeşitleri olabilir. Portakal suyu belki. Ama alkollü içecekleri kabul edemem." Sonunda Mehir'in dediği olmuştu, Adal ona karşı gelememişti ancak müzik listesini kendisi yapmak istemişti. Mehir bundan pişman olacağını düşünse de arkadaşına onay vermişti nihayetinde.

"Bugün!" diye seslendi Mehir öğrencilerin kahvaltı ettiği salonda sesini yükselterek. Kraliçe gibi gördükleri kızın konuştuğunu duyan Feniks öğrencileri sessizliğe gömüldüğünde Hogwarts bir şey olduğunu anlayıp seslerini kesmişti. Profesörler ve hocalar da onlara bakıyordu. "İzin günümüz, iki gün sonraki balo için kıyafet almaya gidebiliriz. Nişantaşı'na gideceğiz ve büyü dışı insanların arasına karışacağız, lütfen bir sıkıntı çıkmasın." Son sözlerini söylerken Çapulculara bakmıştı tersçe. James ona sırıtıp asker selamı çaktığında Lily oğlanın yanağına ufacık bir tokat attı.

"Kızlar için uzun tuvalet giymek zorunlu, erkekler için de papyonlu takım elbiseler. Kurala uymayan öğrencileri içeri almayacağız. Şimdiden teşekkür ederiz." 

Yola çıkan öğrenciler heyecanlıydı. Türk muggle dünyasına katılmayı merakla bekleyen Hogwarts öğrencilerinden ne heyecanlı olanlar Çapulculardı. Her türlü hınzırlığa hazır olan bu üçlüyü dizginleme görevi Lily'e düşüyordu. Remus bile aralarında kaynamıştı.

"Nasıl bir elbise alacaksın?" diye sordu Elgin, Mehir'e. Güzel cadı dudak büzdü. "Açıkçası tam emin değilim." Göreceği elbiselere göre değişirdi giyeceği. Hafif yanık tenine yakışacak her rengi bildiğinden, seçenekler boldu bu yüzden kafası da karışıktı.

Nişantaşı sokaklarında dolaşırken butiklerin vitrinine bakıyordu güzel cadı. "Şu hoşmuş!" dedi Elgin lacivert bir elbiseyi işaret ederek. "Evet, sahiden. Denemek ister misin?" diye sordu arkadaşına Mehir.

"Şey- Bilmem ki. Yakışır mı?" Uzun, ince askılı elbiseyi alıcı gözüyle süzdü. "Elbette." dedi sonunda. Elgin'in koyu sarı saçlarına yakışırdı.

Onun elbisesi hallolurken Mehir girdikleri butikte biraz etrafına bakındı, elbiseleri süzdü. Gözüne bir elbise takıldığında durup askıdan çekti. İşte, aradığı elbise buydu. Üst gövdesi ve kısa kolları  beyaz dantel şeklinde kaplı olan, alt gövdesi de düz beyaz, bollaşarak inen bu elbise Tanrıçaların katından indirilmiş bir elbiseyi andırıyordu.

Denemeye bile gerek görmedi Mehir. Kendinden bile büyük bir isteğin dürtüsüyle elbisenin parasını ödeyip onu aldığında Belgin "Çok güzel oldu, bunu alıyorum." diyordu. Kızın elindeki poşeti görünce durdu. "Ne o? Kıyafetini seçtin mi?"

"O kadar güzel ki Belgin. Görünce vuruldum." 

Ve o geceki partneri olmayı teklif eden Adrian Parkinson da kızı o elbisenin içinde görünce vurulmuştu.

𝐅𝐄𝐍𝐈𝐊𝐒「sɪʀɪᴜs ʙʟᴀᴄᴋ」Donde viven las historias. Descúbrelo ahora