3

5.6K 483 205
                                    

Mehir camın ötesinde korunan kitabı dinleyenlere gösterdi. Daha çok Ravenclaw ve Hufflepuff binası onu dinliyor olsa da ümidini kaybetmeden anlatmaya devam etti Mehir. "Bu kitap, kütüphanemizdeki en özel kitaptır. Tanrıçalar tarafından gönderilen Altın Kitapta Türklerin kaderleri ve özel kehanetleri yazılıdır."

"Bak bu ilgi çekici işte." diye fısıldadı James ve dikkatini kızın anlattıklarına çevirdi. "Görü bölümümüze mensup öğrencilerimizin gördüğü kehanetleri yazdığımız defterler farklıdır, bu kitaba nadiren dokunuruz. Tanrıçaların gönderdiği ve yazdığı bu kehanetlerle dolu kitabın içeriği sıklıkla değişir."

"Ne tarz kehanetler barındırıyor içinde?" diye sordu Adrian Parkinson. Mehir ağzını açıp cevap vermek üzereyken arkadan gelen "Seni alakadar eden şeyler barındırmıyor." cümlesiyle gözler o tarafa çevrildi. Gökay kırmızı kravatı iki yandan sallanarak içeri girmiş, elleri cebinde Mehir'in yanında yerini almıştı. "Kütüphane tanıtımını benimle yapman gerektiğini biliyorsun sanıyordum."

"Ah, biliyorum." dedi güzel cadı. "Ancak şöyle bir şey var ki..." Dudaklarını büzdü. "Senden pek hoşlanmıyorum."

James, Sirius hatta Remus bile bu lafa kıkırdadı. Gökay yüz ekşitti. "Oldu mu şimdi bu kutsal prenses?"

"Bir, bana öyle deme. İki, bal gibi de oldu Gökay. Şimdi..." Misafirlerine döndü. "Asıl konumuza dönelim ha? Barındırdığı kehanetler daha çok Türklerin hayatıyla ilgili, mesela Kürşad İsyanı olarak bilinen Türklerin Çinlilerin baskısına isyan edip kaçışını konu edinen olay daha gerçekleşmeden Altın Kitap'ta yerini almıştı."

"Kehanetlermiş, peh." Sirius homurdandı. "Hogwarts'ta da hoşlanmazdım bu dersten."

"Diyecek bir şeyin mi var Black?" Mehir'in ela gözleri ona döndüğünde oğlan sırıtıp işaret parmağını ona doğrulttu. "İşte şimdi tam bir Minerva McGonagall olmayı başardın Gökkaya." 

Güzel cadı göz devirdi, Sirius Black fazla canını sıkıyordu. "Odaklan Black." Sonra Slytherinlere dönüp anlatmaya devam etti. "En son gelen kehaneti sormuştun değil mi Snape?" Severus başını salladı. "Eh, bu çok kolay." dedi Adal gülümseyerek, imayla dolu olan gülümsemesi Mehir'in sinirini bozuyordu. "Tanrıçaların Tanrıçası."

"Ne?" Gökkaya cadısı iç çekti. "Bu gelen son kehanet. Başlığı bu. Denilene göre dünyevi hayatta yaşayan büyüleyici güzellikteki kutsal bir Türk kadını döneminin en güçlü cadısı olmayı başaracak ve tanrıyı bile alt ederek onu kendi emrine sokacak." Sonra durakladı. "Tabii bunun doğruluğu şüpheli."

"Haydi ama Mehir, kehanetin senden bahsettiğini bildiğin için şüpheli diyorsun." Mehir göz devirdi. "Demeye çalıştığım şey, kehanetler genelde isim vermez, çok açık olmaz. Kimden bahsettiği ancak gerçekleştiğinde anlaşılır."

"Tabii senin gibi döneminin en güçlü cadısı olan, muhteşem bir güzelliğe sahip, üstelik de kutsal kana sahip olmakla tüm özellikleri sağlayan kişiler ne kadar fazla olabilir ki?" Mehir gülümsedi. İnsanların gözünde fazla büyüyordu bazen, güzelliğini veya kanını hafife almıyordu ama kesinlikle ondan daha güçlü cadılar vardı.

"Kısacası böyle." diyerek konuyu kapattı. Adrian tekrar alıcı gözle onu süzmüştü. Slytherinler ihtişama bayılır, bu kızın gittikçe artan ihtişamı da Adrian'ı an be an kendisine çekiyordu. Şimdi de tanrıçaların tanrıçası olarak anılacağı gün yaklaşan kıza bakıyordu. Oysa onun gözleri çatık kaşlarıyla birlikte Sirius Black'teydi.

"Göktanrı aşkına Black, dokunma!" Yaklaşıp eline vurdu. "Her şeyi ellemek mi zorundasın?"

"Burada arkadaşın Elgin'in senin hakkında yaptığı bir kehanet var." dedi Sirius şaşkınca. Kehaneti okumuş olmanın verdiği bir şaşkınlıktı. Elindeki defteri yerine bıraktı düzgünce. "Doğru mu bu?"

𝐅𝐄𝐍𝐈𝐊𝐒「sɪʀɪᴜs ʙʟᴀᴄᴋ」Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum