13

3.2K 298 268
                                    

Merhabalar!

Bölüm epeey uzun oldu. 3003 kelimeden oluşuyor, buna oranla sizden bol bol yorum bekliyorum.

Diyeceğim şey başka ama. Bir yerde yazım yanlışı yaptım ama şimdi oranın neresi olduğunu bulamıyorum görürseniz üzerine çok takılmayın lütfen🥺

İyi okumalar!

Mehir gözlerini titrekçe açtığında hiçbir şey göremedi. Karanlıktaydı. İlk refleksi ellerini hareket ettirmek oldu ancak arkasında olan ellerinin bir boruya bağlandığını görünce ilk düşündüğü şey beni buldu oldu. 

Avcı onu bulmuştu ve yakalamayı başarmıştı.

Ayaklarını hareket ettirdiğinde onların bağlı olmadığını gördü ama bağlı olmaması ona bir anlam ifade etmemişti, neticede bir işine yaramazdı, değil mi? Asam, diye düşündü. Asam nerede? Etrafa bakınsa bile yalnızca dışarıdan gelen ay ışığının ortalığı aydınlatmasından ötürü hiçbir şeyi tanıyamıyordu.

Bu odada ondan başka kimse yoktu. Mehir yerde oturmuş, elleri bağlı, asasından uzak bir şekilde ölmeyi bekliyordu.

Demek ortadan kaybolan Gökkayaların ölümü burada olmuştu. Mehir'in içi titredi. Onun da cesedi diğer akrabaları gibi ortalık yere mi atılacaktı? Veya daha kötüsü, Gökkaya soyunun son kişisi olarak Feniks'in önünde zafer gösterisi niyetine asılırdı. 

Ya sonra ne olacaktı?

"Elgin, sakin ol." Müdire kıza doğru eğildi ve onu omuzlarından kavradı. "Ne olduğunu bana hemen anlat. Tam olarak ne gördün?"

Elgin gördüğü görüyü sesi titreyerek anlatırken Sirius kollarını göğsünde kavuşturmuş, kızı dinliyordu. Elgin'in dediği hiçbir şeyi aklında imgeleyemiyordu. Onu çaresiz olarak düşünemiyordu Sirius. Onun tanıdığı Mehir Gökkaya asla çaresiz ve yardıma muhtaç kalmazdı ki.

"Ne yapacağız hocam?" diye sordu Adal. Yüzünde oldukça sert, verilecek herhangi bir emre itaat etmeye hazır bir ifade vardı. 

"Siz, bu kapıların ardında kalacaksınız. Bizler Mehir'i bulacağız." Müdirenin bu sözleri büyük tepkiyle karşılandı. 

"Böyle bir şeyi kabul edemem hocam." Adal kaşlarını çatmıştı. "Mehir bana emanet. Onun iyiliğinden emin olmak benim görevim."

"Feniks'e girdiğiniz anda hepiniz bize emanetsiniz Adal." Öğretmenlerden birisi konuşmuştu. "Bu konuda yapabileceğin bir şey yok."

Yeşil gözlü oğlan yumruklarını sıktı öfkeyle. İçinde tuttuğu öfkeyi dışa vurmazsa her an patlayacak gibiydi ama Mehir hatırına sakin kalmaya çalışıyordu. Şu an sinirlenmek veya kafayı yemek Mehir'e yardımcı olmayacaktı.

"Profesör Dumbledore, yapacağımız bir şey olmalı." Sirius öne çıktı. "Öylece oturup bekleyemeyiz ya!" 

Dumbledore hafifçe gülümsedi karşısındaki Gryffindor'a. Tehlikede olan bir kişiye karşılık koruma iç güdüsü en yoğun olan ev Gryffindor'du ve şu an Sirius Black evinin tüm özelliklerini gösteriyordu. "Korkarım Bay Black, Güler haklı. Bu sizi aşacak bir şey."

Sirius ellerinden saçlarını geçirdi ve nefes verdi. Remus, onu omzundan yakalayıp yerinde durdurdu. 

"Albus, benimle odama kadar gelir misin? Diğer hocalarımızı da bekliyorum." Feniks'in müdiresi peşinde Dumbledore ile gözden kaybolduğunda Sirius "Asla hiçbir şey yapmadan duramam." dedi arkadaşlarına. "Bir şeyler bulmalıyız."

"Haklısın Black." Adal gözlerini ona çevirmişti. "Ama şöyle bir şey var, İstanbul veya Feniks hakkında hiçbir bilgin yok." 

"Yani?" dedi Sirius. Bunun kendisini durduracağını falan mı zannediyordu karşısındaki Agza?

𝐅𝐄𝐍𝐈𝐊𝐒「sɪʀɪᴜs ʙʟᴀᴄᴋ」Where stories live. Discover now