1

9.7K 577 1K
                                    

İki arkadaş büyük sarayın merdivenlerinden inerken çıkan adım sesleriyle gözler onlara dönüyordu. Nadir bulunan kutsallardan birinin geldiğini görenler gözlerini kızdan çekemezken yanındaki değerli kan pek ilgi çekmiyordu, eh, Elgin'in ilgi çekmeye çok meraklı olduğu da söylenemezdi. O bir Görü'ydü bir kere, bildiği şeyler yeteri kadar dikkat çekiciyken kutsal olmaya ihtiyaç duymuyordu.

"Şu asker eğlencelerinden bıktım usandım artık." diye homurdandı Mehir. "Her defasında o küçük köşke tıkılı kalıyoruz onlar gelince." Her ülkede olduğu gibi Türkiye'de de büyücülük dünyası kendini büyü dışı varlıklardan koruyordu.

"Deme öyle, ordu kutsaldır." dedi Elgin. "Denizcilerimiz de ordumuzun bir parçası."

Mehir yanıt vermedi. "Zaten Hogwarts mıydı neydi oradan gelecek öğrenciler için planlama yapmamız lazım, köşkte toplanmamız daha yararlı olacak." diye devam etti açık kumral saçlı kız. "Özellikle bu işin başında sen varsın."

"Hatırlatma." Kutsal kana sahip olduğu için -tabii güzelliğinin de bir katkısı vardı- çoğu iş ona verilirdi, okulun temsilcisi gibi bir şey olmuştu Mehir Gökkaya.

Elgin ona takılmak için kolunu omzuna attı. "Ne biçim İşve'sin sen böyle? Senin dünyaya neşe saçman gerekmiyor mu?"

Güzel cadı kahkaha attı, deniz kenarına çıkmışlardı bile yürüyerek. "İşler aksayınca huzursuz olduğumu biliyorsun, yoksa askerlerimizin gülüp eğlenmesi beni de memnun ediyor." 

"Umarım Hogwarts'tan gelecekler arasında yakışıklı vardır." dedi Elgin ümitle. Mehir gülümsedi. "Olsa ne yazar? Bizimkiler kadar değillerdir."

"Özellikle benim kadar." Adal gelip Mehir'in beline elini doladı, çapkınca göz kırptı arkadaşlarına. "Malum, yakışıklılığım dillere destan."

Mehir alay edercesine arkadaşının yanağını sıktı. "O denli yakışıklı olsaydın İşve'de olurdun Adal Bey. Agza'da değil." 

"Kavgacılığım yakışıklılığımdan daha da dillere destan hayatım." Mehir ve Elgin aynı anda göz devirdi. Bunu gören Adal, Mehir'e "Yakışıyor mu şimdi kutsal prenses?" diye laf attı, buna bozulacağını biliyordu.

"Bana şöyle deme Adal!" dedi tersçe ve oğlanın düşüncesi haklı çıktı. Adal sırıtarak "Niye? Öyle değil misin? Kutsalsın işte, biz de değerli sayılırız." dedi. 

"Saçmalık." Mehir, Adal'dan uzaklaşıp denize biraz daha yaklaştı. Su İyesi nadiren birilerine kendini gösterse de Mehir daha önce onunla konuşma şansını edinmişti. Su İyesi yalnızca saf Türk büyücü kanıyla konuşurdu. Yani kutsallarla. "Her Türk'ün kanı kutsaldır." 

"Sen onu bir de Bakanlığa anlat." Elgin saçlarını topuz yapmaya çalışırken söylemişti. "Hala bu düzenin değişeceğiyle ilgili bir görü göremedim, mutsuzum." 

"Çünkü değişmeyecek." Adal'a tersçe baktı Mehir'in ela gözleri. "Değiştirmek için elimden geleni yapacağımı biliyorsun Adal."

"Gökay gibiler olduktan sonra hiçbir şey değişmez Mehir." 

Gökay Olgun da kutsaldı ama bununla övünen, burnu havada bir büyücüydü. Mehir'in zıttıydı yani, Mehir alçakgönüllülüğü ve nazik gülüşü ile ünlüyken Gökay tam tersine dünyayı kendine ait görüyordu.

"Neyse, kapatın konuyu. Hogwarts'a dönelim." dedi Elgin. 

"Nereden geliyordu bunlar bir daha söylesene." Adal'a göz devirdi, her şeyi ne hızlı unutuyordu. "İskoçya'dan ama aslen İngilizler gidiyormuş okula."

"Oh, aksan vakti yani." Dalga geçercesine İngiliz aksanını taklit etmeye çalıştı Adal ve başarısız denemesine iki kız güldü.

Akşam vakti Beylerbeyi Sarayı'ndaki konuklar orasının büyücülere ve cadılara ev sahipliği yaptığını bilmeden eğlenirken gizlenmek zorunda kalan okulun öğrencileri köşkte oturuyorlardı. Adal, Mehir ve Öykü bir yerde birleşmiş önlerindeki kağıda bakarak fikir yürütmeye çalışıyorlardı. Tabii Öykü ve Mehir bu denli zıtlaşırken işler biraz zor ilerliyordu.

𝐅𝐄𝐍𝐈𝐊𝐒「sɪʀɪᴜs ʙʟᴀᴄᴋ」Место, где живут истории. Откройте их для себя