2. Bölüm

4.9K 270 63
                                    

Lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.
...

Fısıldadığım duanın ardından kolumu kavrayan adama baktım. Yüzündeki katıksız öfkeyle her an beni öldürebilirdi. Lacivertleri katilliğinin bir damgası gibiydi. Dediklerim onu hiç panikletmemişti bilakis oldukça rahattı. Bu rahatlık onu değil beni tedirgin ediyordu. "Bırak beni," diye tekrar bağırdım. Adam bedenimi kendine çekip, "Şu an aradığım yerdesin," diye tısladı. O an duyduklarımı anlamaya çalıştım. Ne demekti bu?

Dişlerini sıkmaktan ötürü hareketleri can acıtmaktan başka bir işe yaramıyordu. Gözlerime delici bir bakış atarken cesaretimi toplayıp dizine serçe vurdum. Bunu beklemiyor olacak ki kolumdaki elinden kurtuldum. O kadar ani gelişti ki her şey buradan kurtulmak imkânsızdı.

"Yiğit Bey, polisler buraya doğru geliyor." Korumalardan birinin araya girmesi Yiğit denen adamın dikkatini dağıttı. Hızla koşmaya başladım. Koşmalıydım da! Peşimde oluşundan ötürü ona bakamıyordum. Ara caddeden çıkıp meydana ulaşmam Yiğit denen adamı benden uzaklaştırmıştı. Geriye döndüm, karşıda kalan bedeni kalabalığın içine girmeye cesaret edemiyordu.

"Yakında görüşeceğiz." Bağırarak söylenmesiyle etraftakiler bize baktı. Kimse ne olduğunu bilmediği için hiçbir şey onları rahatsız etmedi.

Koşar adım gözden kayboldu. Polisler yakın olmasaydı belki de peşimde olmaktan çekinmezdi biliyordum ama işin yokuşu bundan ibaretti. Titreyen bedenimi ele geçiren bu korku yürümemde beni zorluyordu. Kollarımı bedenime doladım. Hemen ilerideki caminin lavabosuna gittim. Ne yaşamıştım ben böyle. O adam bana dokunmuştu. O adam bana yaklaşmıştı. Gözlerimden tek tek yaş aktı. Ağlamam şiddetlendi. Feracemi bacaklarımın arasına dolayıp dizlerimi kırdım. Bedenim kendine çekildi. Hıçkırıklarımın ne kadar duyulduğu umurumda değildi ve ben için için ağladım. Bu kadar vahşetin olduğu yerde benim güçsüz bedenimin takati kalmıyordu. Sanki bir kâbusun ortasındaydım fakat gerçekleri yaşıyordum.

Kollarımı birbirine dolayarak yürümeye başladım. Rüzgârın esmesi ile kendime gelebildim. Önce biraz merdivenlerde oturdum. Kızarıklığımın geçtiğine kanaat getirince hiç zile basmadan anahtarımla kapıyı açtım. Eve geldiğim an anneme ait olan poşeti köşedeki masaya koyup hızla odama çıktım. Üzerimi çıkarmadan yatağa giriştim. Uyumak istiyordum, uyuyup uyandığımda bunların kocaman bir kâbustan ibaret olsun istiyordum. Titremem hâlâ geçmemişti. Yorgana biraz daha dolandım. Gördüklerim gözlerimi kapattığında yeniden gözlerimin önünde canlanıyordu. Bir an önce polise gitmeliydim. Olanları anlatmalı, o adamın cezasını bulmasını sağlamalıydım. Bu vahşete kayıtsız kalamazdım. Başka bir vahşetinde ben olmasını istemiyordum.

Yavaşça yataktan kalktım. Gözlerim hâlâ acıyordu. Kapıdan çıktığım anda annemle göz göze geldim. Endişeyle yanıma gelip, "İyi misin sen?" dedi. Zorda olsa kendimi toparlayıp, "İyiyim anne," dedim. İnanmamıştı. "Gerçekten iyiyim. Yürüyerek geldim yoruldum biraz." Annem bir süre bakışlarını üzerimde gezdirip, "Öyle olsun bakalım," dediğinde bugünlük kendimi toparlamalıydım. Yarın ilk işim emniyete gitmek olacaktı. Lakin nasıl gidecektim onu bilmiyordum. O adamın her an peşime düşmesi gibi bir ihtimal vardı.

Annemle mutfağa geçip akşam yemeği için hazırlık yapmaya başladık. Annem bir şey demiyor ben de sessizliğimi koruyordum.

"Kızım." Annemin sesi ile irkildim. Ağzımdan çıkan sadece, "Hı," oldu.

"Köşedeki yağdanlığı uzat diyorum sana on dakikadır." Yağdanlığı anneme uzatıp tekrar önümdeki çorbayı karıştırmaya başladım. Çorba piştiğinde altını kapatıp ekmekleri kesmeye başladım. Annemde yemekleri tabaklara koyuyordu. Ara sıra bana bakıyordu. Toparlanmalıydım. Bugün için onları telaşa sokmak istemiyordum. Tedirgin olurlar, beni bu tedirginliğin içinde daha fazla endişeye sokarlardı.

VİSALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin