27. BÖLÜM

1.4K 101 16
                                    

LÜTFEN OY VE YORUMLARI EKSİK ETMEYİN. 

İNSTAGRAM: RUMEYSADOGANM

KİTAP İNSTAGRAM: RUMEYSA.DOGAN.KİTAPLARİ

...

Ben girdiğim hayatı hafife almıştım belki de. Gördüklerimin karşısında bu kadar rahat olmamalıydım. Kendimi kandırmaktı bu, kendimi kandırmamın karşılığını almıştım. Öyle bir gelmişti ki gerçekler, ben gerçekler karşısında büyük düşüş yaşamıştım. Elimi tutan da yoktu artık, zira elimi tutanı ben kendi ellerimle yok saymıştım. Ne kadar bağırsam, ne kadar sızlansam az kalırdı lakin ben susuyordum. Düğünün üstünden geçen koskoca üç gün sessizliğimle herkesi endişelendiriyordum. Ailem hesap sormamıştı ama hesap soranlarda yok değildi. Onlardan kaçmak istesem de kaçamıyordum.

Bir girdabın eşiğinde boğuluyor, yaşamla ölüm savaşı veriyordum. Öyle güçsüzdüm ki içimde harlanan ateşle beraber yok oluyordum.

Yanıma çekilen sandalyeyle dizlerimi karnıma biraz daha çektim. Sırtımı sıvazlayan anneme bakamadım, bakarsam ağlardım. Annem beni hep anlıyordu, bu da beni onun yanında güçsüz düşürüyordu.

"Sabahtan beri burada oturuyorsun, gel de bir şeyler ye kızım." Başımı iki yana sallayıp, "İştahım yok anne," dedim. İştahım yoktu, midemin ağrısı zaten yeme isteğimi yok sayıyordu. Annem zorlamadan yanımdan kalktı. Çok geçmeden yanıma tepsiyle geldi. Kısa bir an bakışım anneme yöneldiğinde benim iyi hissetmem için tebessümünü sundu. Yüzümü okşayıp, "En azından sadece şu çorbayı iç," deyince annemin de üzüntüsünü görebiliyordum. O, hep sessizce üzülürdü, bilirdi beni bu yüzden sadece ilk atağı benden beklerdi. Onları üzmeye hakkım yoktu. Elindeki tepsiyi alıp çorbayı içtim. Acıkmama rağmen midem hiçbir şey almıyordu. En azından çorbayı bitirdim. Tepsiyi mutfağa götürdüğüm an annemde peşimden geldi.

"Kızım?" Sorgulayıcı ifadesini yöneltince, "İyiyim anne, iyiyim," dedim. "Her şeyi bir gün anlatacağım."

"En azından anlat ki rahatla, seni dinlerim hep." Annemi kollarımın arasına alıp başından öptüm. "Biliyorum anne, merak etme anlatacağım ama şimdi değil." Sırtımı sıvazlayıp öptü. Odaya geçtim. Daralan ruhumun çaresini bulamamak gibiydi bu, ne yöne gitsem daralıyordum. Ben bu yükün üstünden nasıl kalkacaktım bilmiyordum, nasıl bir işe girmiştim onu da bilmiyordum. Önce Beyza abla sonra Yiğit... Üst üste gelen imtihanların en büyük çaresini bilerek dua ettim. Avucumun içine damlayan gözyaşlarımın şahitliğiydi bu. Dudaklarımın arasından çıkan duaların fısıltısından çıkan ağlama sesiyle hemhal oldum.

Üzerimi giyindikten sonra evden çıktım. Kapıdaki korumalar beni görünce oldukları yerden doğruldular. Yiğit içerde olmasına rağmen beni yalnız bırakmamalarını onlara tembih ettiğini biliyordum. Ona yaptıklarıma rağmen hâlâ beni koruyordu. Betül yanıma gelip, "Bir yere mi gidiyordun?" diye sordu. O an gideceğim yerin olduğunu anladım. Dalgın kafayla çıkmamdan ötürü bir an bocaladım.

"Beni Beyza ablanın evine götürür müsün?" Betül önce tereddüt etti fakat ısrarım ile arabaya geçtik. Oraya gitmezsem iyi olamazdım. Köşede gördüğüm mağaza ile durmasını söyledim. Durunca hızla arabadan inip mağazadan birkaç oyuncak alıp tekrar arabaya bindim. Bunlar suçumu telafi edemezdi fakat bir şeyler yapmazsam kendimi daha kötü hissedecektim.

"Bana öyle bakma Betül."

"O kadar kötü gözüküyorsun ki keşke biraz olsa yükünü hafifletebilsem."

"Sen de suçlamayacak mısın beni?" Betül kaşlarını çatıp, "Sen suçlanacak bir şey yapmadın ki," dedi. Yarı kızgın yarı ikna edici sözlerine söz bulamadım. Dudağımdaki ihtihzalı gülüşle bir şey demedim. Elimi tutup, "Ama sen kendini suçlamaktan vazgeçmiyorsun," deyip kolumu şefkatle sıvazladı. Suçluydum çünkü, bundan önceki ölen insanların suçu da vardı üzerimde. Ben sussam da vicdanım susmuyordu.

VİSALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin