14. BÖLÜM

2.7K 165 22
                                    

Önümde boylu boyunca bir çaresizlik var. Ben o çaresizlikten öteye gidemiyordum. Yiğit'in bana yaklaşımı, içine girdiğim durum beni sadece kendine çekiyordu. Sebep arıyordum alışmalarıma ama ben o sebepte sadece nedenleri göz önüne seriyordum. Nefret ettiğim adama karşı kızgınlığım sadece çaresizliğe dönüşüyordu.

Bugün Ezgi ile dışarıya çıkabilmiştik. Peşimizde on koruma buna ne kadar hava alma denilirse biz de o kadar hava alıyorduk. Kafeden sıcak kahvelerimizi alıp hemen kafeye yakın sahile geçtik. Kapalı ortamları tercih etmediğim gibi dinginlik istedim kısa bir süre. Büşra'yı da aramış bu tarafa gelmesini söylemiştim. Çok geçmeden o da yanımıza kahvesini alıp gelmişti. Şu an hepimiz sessizce önümüze bakıyorduk.

"Yusuf'la konuştuk." Büşra'ya bakıp, "Ne hakkında?" dedim. Hafiften gülümsediğinde anlamaya başladığım anda heyecanla, "Yoksa," dedim. Başını usulca sallayıp, "Bu akşam sizinkilerle görüşecek," dedi. Heyecanım Büşra gibiydi. Annemin beni akşam arayacağını varsayarak, "Ne ara açıldınız birbirinize?" dedim hafif sitemle. Benim bütün çabalarıma rağmen aralarını yapamamışken bensiz çoktan bu işleri konuşmuşlardı. Omzunu omzuma vurup, "Hadi ama," dedi otuz iki diş sırıtıp. Omuz silkip, "Soracağım o sırığa da," deyince Büşra ile Ezgi bu halime güldüler. Onlara ters bakış attığımda Ezgi Büşra'ya bakıp, "Evde de böyle huysuz, hep böyle miydi bu?" deyince Büşra Ezgi'den geri kalmayarak, "Ooo sen daha neler görmedin," diyerek akılları sıra benimle uğraşıyorlardı. Onlara ters bakış atıp ayağa kalktım. Ezgi aniden olduğu yerde durup, "Baksanıza," dedi ilerideki sokak pilavcısını göstererek. Bize bir şey demeden oraya doğru ilerlediğinde bizde peşinden gittik. Ezgi heyecanla kendine bir tabak alırken Büşra'ya ben de ona ayak uydurduk. İştahla yediğini görünce gülümsedim. İştahı çok iyiydi hatta o kadar yiyip nasıl bu kadar zayıf kaldığını merak etmiyor değildim.

"Bu taraflara her geldiğimde bu amca pilav satıyordu. Çoktandır yememiştim, çok severimde ben." Hem yiyor hem konuşuyordu. O an arka tarafta görüş alanıma Bahadır girdi. İndiği arabanın sahibine el sallayıp vedalaşarak bu tarafa yürüdü. En sonunda bizi görünce şaşırdığını görebiliyordum. Elimi salladığımda yanımıza gelerek, bir Büşra'ya bir bana bakarak selam verdi.

"Sen İstanbul'a geçmemiş miydin?"

"Dün akşam geldim, bir arkadaşın işini halletmem gerekiyordu." Başımı usulca salladığımda, "Otursana," dedim boş sandalyeyi göstererek.

"Yok ben gideyim, hem halletmem gereken birkaç iş daha var. Seni görünce bir geleyim dedim." Bakışlarını benden çektiğinde Ezgi'yle göz göze geldiler. Hızla bakışlarını çekerek, "Görüşürüz," deyip yanımızdan ayrıldı. Kızları arkamda bırakıp Bahadır'ın peşinden gittim. Seslenince adımları yavaşladı ve bana döndü.

"Sakladığınız bir durum yok değil mi?"

"Ne gibi?" Ona sığ bir bakış atıp, "Orasını ben sana soruyorum," diyerek buraya gelişine bir neden aradım.

"Gerçekten yok, dediğim gibi arkadaşın bir meselesi ile uğraşıyorum." İnanmak istemesem de daha fazla irdelemedim. Bahadır'ın yanından ayrılıp tekrar yerime oturarak yarım kalan tabağımı bitirdim. Bunca hengamenin içinde birçok olaydan şüphelenir olmuştum. Şu kısacık zamana neler sığmıştı da ben o kadar paranoyak olabilmiştim?

Saatler sonra gideceğim evde beni bekleyen gerçeğe artık yabancılaşmıyordum. Dedemin bıraktıkları beni bu duruma sokmuştu. Babam ise beni bu duruma itmişti.

"Zeynep!" Kulağımın dibinde bana seslenen Büşra'ya baktığımda, "Nerelere daldıysan çık da beni uğurla," dedi. Gideceğini anladığımda, "Akşam haber bekliyorum," dedim.

VİSALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin