15. BÖLÜM

2.6K 155 19
                                    

Çabaladığımız zamanda saniyeleri hesaplayamıyorduk. Hayal ettiklerimiz gerçekleşecek diye umarken hayatımıza giren bazı gelişmeler kaderin bize sunduğu diğer yöndü. Belki hayır sandıklarımız şer olabiliyorken bazen de şer sandıklarımız hayır olarak hayatımızı değiştirebiliyordu. Ben hangisindeydim bilmiyorum. Şer sandıklarımın sınavını mı yaşıyordum onu da bilmiyordum. Bu ev, hayatıma giren bu insanlar beni çetrefilli duruma sokabilirken bazen onlardan kaçışımın bir geri dönüşünü yaşıyordum.

Kapıldığım düşüncelerin sancısıyla elimi kalbimin üzerine götürdüm. Şu birkaç ay içinde yaşadıklarımın en sancılı zamanlarındaydım. Kalbimin Yiğit'e alışmasından korkuyordum. Bana bakışları, fısıldadığı onca sözler sanki ruhumda bir yerde yaralı yanımı okşuyordu. Büyük konuşmak istemiyordum hiçbir zaman ama sınavım zannettiğim adamın kaderim olmasından çok korkuyordum.

Bugünkü tembelliğim düşüncelerime daha çok katık oluyordu. Üzerimdeki tembelliği atarak yataktan kalktım. İlk işim yatağı toparlamak oldu. Eğer ilk yatağı toparlamazsam yine yatacağımı biliyordum. Sonraki işim pembe ayıcıklı pijamalarımdan kurtulmak oldu. Banyoya geçtiğimde dağılmış saçımın haliyle yüzümü buruşturdum. Sabahları bu kadar çirkin olmayı nasıl başarıyordum bilmiyordum.

Odaya geri dönüp hazırlanarak mutfağa geçtim. Halime abla kahvaltıyla uğraşıyordu. Tabaktaki peynirden ağzıma tıkıp, "Hayırlı sabahlar abla," dedim. Halime abla güleç ifadesini hiç eksiltmeden, "Günaydın canım," dedi.

"Yardım edeyim mi?"

"Aslında her şey tamam fakat ekmekler duruyor, kesebilirsin." Hızlıca köşedeki poşeti alıp tezgâha koydum. Kesme tahtasını köşeden alarak ekmekleri özenle kestim. Sepete doldurduğum ekmekleri masaya taşıdığımda Aysun Hanım'ı gördüm.

"Hayırlı sabahlar," deyince bu sabahki neşeme oldukça şaşırmıştı. Aslında ben de kendime şaşırıyordum fakat kendimi toparlamam gerekiyordu. "Hayırlı sabahlar kızım." Karşı sandalyeye oturunca ben de karşısında yerimi aldım. Yiğit'te çok geçmeden masaya geldi. Siyah bir takım giymişti. Siyah gömleği takımıyla uyum sağlarken bu sefer kravat takmamıştı. Bu bile onu şık göstermeye yetmişti.

"Günaydın," diyerek yanımdaki sandalyeye oturdu. Annesine gülümserken benim alttan elimi tuttu. Elimi çekemedim, bu yüzdende çok çabalamadım.

"Hafta sonu Yusuf'un sözü var, sizde benimle gider misiniz?" Aysun Hanım'ın sunduğum teklifle gözleri parladı. Ona yaklaşımım onu mutlu ediyordu. Yiğit'e baktı kısa bir süre, ağız ucuyla, "Tabii istersen sen de," dedim. İkisi de kabul edince, "Geçen gün gelen kızla mı?" dedi, olumlu şekilde başımı salladım. Kahvaltıyı yaptıktan sonra Yiğit işe gitmişti. Kapı zilini duyduğumuzda Aysun Hanım kapıya yöneldi. Gelen Meral Hanım'la Ezgi'ydi. İçeriye girdiklerinde önce Aysun Hanım'a akabinde bana sarıldılar. Salona geçtiklerinde çok geçmeden Halime abla kahve yapıp getirmişti.

"Geçen gün bir şeyler olmuş Aysun abla, ablam rahatsızdı gelemedim de." Ben sessizce onları dinlerken Aysun Hanım, "Gözdağı vermek istemişler, çok şükür bir sıkıntı olmadı," dese de o bile konuşurken zorlanıyordu.

"Sen nasılsın canım, Ezgi anlattı her şeyi çok geçmiş olsun."

"Teşekkür ederim, iyi olmaya çalışıyorum," dedim. Aysun Hanım gibi sesime gerçekçilik katamıyordum. Meral Hanım zaten çok fazla soru soran biri değildi bu yüzden kasmam gereken durum olmuyordu. Ezgi ile beraber verandaya geçerek oturduk. Meral Hanım'ın hatırlattıkları biraz önceki neşemi benden almış dün akşamki olanları hatırlatmıştı. Gelgitler yaşamak beni yoruyordu.

"Solgun gözüküyorsun." Dudağımda buruk bir tebessüm vardı.

"Bilmem, öyle miyim?"

"Kaçma artık Zeynep, sen kaçtıkça hep önüne düşecek olanları geciktirme."

VİSALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin