42. BÖLÜM

1K 70 22
                                    

Selamun aleyküm sevgili okurlarım, biz geldik, hoş geldik.

Yeni, yüzleşme dolu bir bölümü sizlere sunuyorum, umarım beğenerek okursunuz.

Bütün duyuruları panomda paylaşacağım bundan sonra, bölümler için duyurulardan beni takip ederek haberdar olabilirsiniz.

Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin.

Keyifli okumalar. 

...

Kendimi bildim bileli hep kararlı insan olmuşumdur ve bir anım o anımı hep bir tutardı. Şimdi ise kendimi tanıyamıyordum artık. Bu yaptıklarım kalben mi yoksa vicdanen mi bilmiyordum. Vicdan; bu biraz saf dışı kalabiliyordu, ben yine kalbimdeki o mağlubiyete engel olamamıştım. Aşk ne tuhaf bir döngüydü ki, pençesine düşen bir daha kurtulamıyordu. Ben de kurtulamamıştım. Kırgınlığım, kızgınlığım bir yana itilmiş gibiydi ve ben bundan yana nasipsizdim.

Canımı yakan olağanca olaydan ders almamış gibi şimdi tekrar özlem kaldığım topraklara ayak bastım. Tenimi ısıran, eşarbımı savuran rüzgâr kısılan gözlerimle beraber görüş alanımdaki tozu toprağı ciğerlerime yolladı. Sadece durdum, yanımda ne yapacağımı bekleyen Yusuf vardı. Kararsızlığımın çukuruna takıldım, kapalı olan gözlerimi açsam gözlerimde birikenleri serbest bırakacağımdan emindim. Sertçe yutkundum ve yavaşça açtım gözlerimi. Önce bulanıklaştı görüş alanım ardından zorda olsa gözyaşlarımı tuttum. Yavaşça döndüm bana bakan Yusuf'a. Evlerinin önündeydik ve Büşra çocuklar uyuduğu için içeriye girmişti. Bizse neredeyse yarım saattir buradaydık. Arabanın kaputuna yaslamıştım kalçamı, bir şey konuşmadan, sadece sessizliğimize gömülmüştük.

"Gidecek misin?" Dudağım titredi, birbirine bastırdım. Dalgınlığım bir süre sonra endişeye büründü ama sakince bekledim belli etmemek adına. Bir süre sonra cevaben başımı olumlu şekilde salladım. Yıllar sonra özlem kaldıklarımın kırgınlığıyla yüzleşecektim. O hastane köşesinde ölüm savaşı verirken kırgınlığımı bir kenara atıp sadece yüzleşecektim. Konuşmak yerine tekrar önüme döndüm. Çok geçmeden Serkan'da gelmişti. Arabasından inmeden bekledi. Beni bekliyordu ve ben yanına gitmekten korkuyordum. Omzumdan düşmüş çantamın askılığını tekrar omzuma koyup ayaklandım.

"Yüzleşecek çok şey var Yusuf." Buruk bir tebessümle, "Hem de çok..." Onu arkamda bırakıp Serkan'ın arabasına ilerledim. Arabaya binmeden evvel Yusuf'a döndüm. Bana yaklaştı. Gözleri dolu doluydu, tek düşündüğü ise bendim. Elimi tuttu. Yerdeki bakışlarımı ona çevirdiğimde gülümsedi.

"Gitmek zorunda değilsin." Birçok şey ifade eden bu söz bana şu anlık hiçbir ifadeyi vermiyordu. Gitmeliydim. Kızgındım, kırgındım ama bir tarafım ona aitken bu acıya kayıtsız kalamazdım. Ben ona sadece tek bir adım atacaktım, o adımım ise beni zaten olması gerektiği yere kadar götürecekti. Elimi çekip arabanın kapısını açtım. Bakışını yok sayarak bindim arabaya. Boğuluyordum, delicesine ağlamak istiyordum ama yapamıyordum. Açılan pencereden giren hava bile ciğerlerimi yakıyordu. Dirseğimi kapıya yaslayıp dalgınca alnımı ufaladım. Düşüncelerim öyle bir sınıra çekiyordu ki beni, içinden çıkmam olanaksızdı.

"Ne zamandır böyle?" Sessizliği bozmamla bana baktı. O günden beri yüzünden hiç silinmeyen ifadeye ben de yenisini ekliyordum. İçim alev gibi dışım ise buz gibiydi.

"Bir aydır," dedi. Yüreğime oturan acıyı yok etmek istercesine başımı dışarıya çevirip ellerimi bacaklarımın arasına aldım. Uzvum artık bu sakinliğe ortak olmuyordu. İçimde tuttuğum ağlama hissine artık dayanamıyordum.

Hastaneye geldik. Arabadan inince burnumdaki ince sızı gözyaşlarımın artık akmasındaki en etkin rolü oynuyordu. Burası bana hep acıyı hatırlatıyordu. Görüş alanım soğuktan ürpertse de içim dışım tıpkı bana sunduğu ateşte yanıp kül oluyordu. Ağlamak boğazımdaki sert yumrudan ibaretti.

VİSALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin