13. BÖLÜM

3.4K 177 23
                                    

Sessizliğimden bu yana kendime gelmek için oturduğum yerden kalkıp odadan çıktım. Koridordaki sessizlik adımlarımı çekimser kıldı önce. Biraz ilerledikten sonra duyduğum sesle yönümü azda olsa sessizlikten uzaklaştıran odaya doğru yürüdüm. Kapı aralıktı, Yiğit telefonda birileriyle görüşüyordu. Biraz daha yaklaştım kapıya, yaptığım ne kadar doğruydu bilmiyordum ama o an bu yaptığımın gereksinimini hissettim. Sadece bir şeyler duyma ümidi hissettim.

"Söylesin patronuna, ya o kan akacak ya da akacak kan da boğulacak." Gazabının altında irkildim. Bütün uzvumun karıncalandığını hissediyordum. Odadaki adamın dehşet verici sözlerine biraz daha kulak kesildim. Yiğit kısa bir sessizlikten sonra, "Başlatmasın adamlarına, sen paketi ona gönder o mesajı alır Serkan," deyip sinirle odada yürümeye başladı. Hızla ayrıldım kapıdan. Onu dinledikçe onun gibi sinirleniyordum. Benden anlayış bekleyen adam mıydı bu? Salona indiğimde Ezgi'de yeni gelmişti. Beni görünce kocaman gülümsedi.

"Yiğit'ten izin koparabilirsem seni kaçırmaya geldim." Bir an olsun kendime gelip ağzımı açacakken, "Bugün olmaz," diyen Yiğit'le kaşlarım çatıldı. Ondan izin alma gerçeği sinirlendiriyordu. Bu zamana kadar ailem bile bana bu kadar karışmamıştı. "Bugün benimle şirkete geleceksin." Konuşmama fırsat bile vermeden, "Seni arabada bekliyorum," demesi ile salonun ortasında kalakaldım. Neydi şimdi bu? Ne işim vardı ki benim şirkette? Artık gerçekten başım dönüyordu.

Ezgi'ye dönüp, "Ne işi?" desem de pek anlaşılır şeyler söylemedi. Yukarı çıkıp feracemi giyindim. Başörtüm zaten başımdan çıkmadığından hazırlanma işim uzun sürmedi. Çantamı alarak evden çıktım. Ezgi, arkaya geçerek yerini alınca ben de çok geçmeden oturdum.

"Babanın bıraktıklarını toparlamaya mı gidiyoruz!" Bu imayı yapmak istemezdim ama sorularımı cevapsız bırakması beni bu duruma itiyordu. Ölen kişiye kızgın olma gibi bir huyum yoktu ama sebeplerin başındaki kişi Yiğit'in babasıydı. Yiğit, hiç görmediğim yüzünü bana çevirdi. Onu sinirlendirmiştim ama elimde değildi. Bağırmamak için kendini zor tutuyordu. Susarak önüne döndüğünde, "Bana cevap vermiyorsun, niye gidiyoruz diyorum susuyorsun. Babamın anlattıklarında bile bir perde çekili," dedim. Direksiyonu sıktığı an el boğumları beyazlaştı.

"Sana cevabı veriyorum ama sen görmezden geliyorsun."

"Görmezden gelmiyorum. Siz bana göstermemek için uğraşıyorsunuz."

"Sana her şeyi anında anlatsam bile inanmazsın bana. O yüzden her şeyi yavaş yavaş öğren istiyorum. Senin kadar benim de canım yanıyor."

"Canının yandığı kadar can yakıyorsun. Bak şu halime, nasıl görünüyorum?"

"Öfkeli, huysuz... En çok da bana öfkesinin arasında fırsat vermeyen inatçı bir kadın." Bu cevaba Ezgi kıkırdarken ben hoşnutsuz bir şekilde göz devirdim. "Ama inan bana bunlara cevap verecek zamanım yok."

"Ama beni kaçırmaya zamanın var." Sırf kendini düşünmekten bana fırsat tanımıyordu. Bu hiçbir zaman benim hafife alacağım durum değildi.

Arabadaki gerginlik herkesi sus pus etti. Bana baktığını hissedebiliyordum ama benim ona bakmam kendimi bir boşluğa atmamdan ibaret olacaktı ancak.

Şirketin önüne geldik. Şimdiden kötü şeyler olacağını seziyordum. Arabayı köşeye park edip hızlıca indi. Ezgi inmeden önce, "Ne güzel kavga ediyorsunuz ya siz, var ya aranızdaki uyum fena," dediği an gözlerim irileşti. Yüzünde keyifli bir gülümseme, içinde ise arsız bir laf tıkıştırma vardı. Eline sertçe vurdum. Bakışlarımda ölüm rüzgarı vardı.

VİSALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin