48. BÖLÜM

902 69 4
                                    

Odada ölüm sessizliği hâkimdi. Biz hâlâ salonun ortasındaydık. Cahide Hanım'la Efsun oturdukları yerden kalktılar. Birbirlerine karşı o kadar samimiydiler ki, Efsun'u buraya onun çağırdığından emindim. Yiğit sıktığı elimi bırakıp yanlarına ilerlediğinde korkum daha fazla nüksetti. Hiç iyi olayların olacağını sanmıyordum. En çokta Yiğit'in öfkeli çehresi bunu gösteriyordu. Kaşları çatık, gözleri irilmişti.

"Ne oluyor burada?" Efsun öne atıldı ama Yiğit izin vermeden, "Geri dur," dedi. Efsun bunu dinlemeyip Yiğit'in eline uzandı ve tuttu. Dejavu gibi gelen bu halle sertçe yutkundum. Yiğit elini sertçe çekip, "Ne konuşmuştuk seninle?" dedi bağırarak. Efsun'un yüzü düştü ama bu onun umursadığı durum değildi. Yiğit bu sefer Cahide Hanım'a dönüp, "Sana bu evden gitmeni söylemiştim hala," dedi. Sabahki tavrı netti, en çokta kızgındı.

"Ne ara bu kadar saygısızlaştın sen?" Cahide Hanım Yiğit'in bu tutumuna sinirlendiği gibi hiç kendi suçunu görmüyordu. "Hayatındaki bazı değişiklikler mi seni buna iten. Bu kız..." Yiğit Cahide Hanım'ın sözünü kesip, "O kız benim karım ve sen bunu bile söylerken kendindeki hataları görmüyorsun. Mahir'i bana savunurken babamı hiç mi düşünmüyorsun sen? Ona kızgın olman gerekirken hatta," dedi ama bu Cahide Hanım'ı hiç etkilemiş gibi durmuyordu. Oysa o her şeyin farkındaydı. Ben aralarına girmek istemedim. Merdivenlere yöneldiğimde, "Zeynep," diyen sesle durmak zorunda kaldım. Yiğit yanıma gelip elimden tutarak beni yanlarına götürdü. İkisi de bana öfkeyle bakıyordu ama bu benim umurumda değildi.

"İkiniz de ne yapılması gerekiyor biliyorsun. Özellikle sen Efsun."

"Neden? Hala neyin inadı bu? Söylesene Zeynep, hiç mi görmedin olanları."

"Sana söz hakkı değil özür dileme müsaadesi veriyorum. Şimdi özrünü dile ve bir daha ona yaklaşmamak üzere evden çık git."

"Dilemeyeceğim." Adım atmıştı ki Efe önüne geçerek gitmesini engelledi. Efsun arada kalmıştı ki bunu ben engelledim, böylesi daha çok yıpratıyordu beni.

"İstemiyorum Yiğit, sadece gitsin, onu görmemem daha makbul." Yiğit diretecekti ama izin vermedim. Ben zaten çok yorgundum, daha fazla bunu yapmalarını istemiyordum. "Lütfen," dedim fısıltı ile. Arada kaldığımı görünce bakışları yumuşadı. Kırılganlığımı görebiliyordu, onları yok saymam özürden daha dokunurdu onlara biliyordum.

"Efe, yapılması gerekeni biliyorsun. Sen ilgilenirsin."

"Tamam kardeşim." Onları arkamda bırakarak odaya çıktım. Nefes alamıyordum sanki. Neydi bu şimdi, nasıl bir hisse bürünüyordum bir anda? O kadar karmakarışık bir haldeydim ki, zihnim tuhaf bir karmaşanın ortasında kalbime büyük bir ustalıkla kendini kapatıyordu.

Nefesimi sertçe soluyup kolumdaki çantayı yatağa fırlattım. Bilmiyordum hiçbir şey, ben gerçekten düşünemiyordum. Çok mu abartıyordum bazı şeyleri diye düşünmeden edemiyordum. Hayatımda o kadar çok insan vardı ki, artık görebiliyordum bazı şeyleri.

...

O olaydan sonra bütün gece odadan çıkmamıştım. Hümeyra arada geliyor yanıma sonra ise Aysun anne onunla vakit geçirmek için yanımdan alıyordu. Şu an saat gecenin biriydi. Uyuyamamıştım, en önemlisi de Yiğit'i merak ediyordum. Normalde her gece ben uyurken yanıma gelirdi lakin bu gece gelmemişti. Üzerime hırka geçirip odadan çıktım. Onu görmek istiyordum, bu biraz olsun iyi hissettirecekti. Kaldığı odaya gittim lakin yoktu. Nerede olduğunu bilmediğim için diğer tahminim çalışma odasıydı. Bir alt kata indiğimde tahminim doğru çıktı. Aralık kapıyı gördüm ve oraya yöneldim. İçeriye girdiğimde hafif loş ışık karşıladı beni ama onu göremedim. Biraz daha içeriye girdiğimde oradaydı. Yerde oturuyordu, hatta hiç iyi gözükmüyordu. Yavaşça yanına yaklaştım. Titriyordu, beni fark etmeyişi bir anda Ezgi'nin anlattıklarını hatırlattı. Önüne diz çöktüğümü bile fark etmedi ve titremesi soluk alış verişini bile zorluyordu. Terlemişti, yüzüne dokundum. Ateşi vardı, en çokta gözleri açıktı ama sanki kendisi burada değil gibiydi.

VİSALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin