35. BÖLÜM

1.5K 80 8
                                    

Yine uzun bölümle erkenden geldik. 

Bu yüzden sizden bol yorum istiyorum.

Keyifli okumalar.

İnstagram: rumeysadoganm

...

Toplantıdan sonra hiçbirimiz konuşmamıştık. Daha doğrusu ne konuşacağımızı bilmiyorduk. Odadan çıktığımızda Mahir Bey'i görmüştük ve burnundan soluyordu. Üzerinde olan arazinin benim üzerime geçirilmesi onu çok fazla kızdırmıştı çünkü diğer mal varlığı da elinden alınmıştı. Bu da büyük bir muharebeye ön hazırlıktı. Çünkü bana devredilen mal varlığı karşı taraf için savaştı.

Araba aniden durdu, daldığım için Yiğit'in sesini geç duydum. Yavaşça bakışlarına karşılık verdim, gülümsüyordu. O konuyu düşündüğümü anlamıştı. Yüzümdeki o hissi silip gülümsemesine karşılık verdim. Aslında o da çok düşünceliydi ama sırf bu halden çıkmam için destek veriyordu.

"Geldik mi?" Etrafa baktım. Bu sabah kahvaltıyı dışarıda yapacak ardından şirkete geçecektik. Yiğit şirkete geç gideceğimizi söyleyince aslında sırf kötü hissettiğim için bunu yaptığını biliyordum. Arabadan indik. Yiğit yanıma gelip elimi sıkıca tuttu. İçeriye girdiğimiz anda ortamdaki kalabalık ruhumu sıktı, sanırım bugün pek iyi değildim. Boş masaya oturduğumuz anda gelen görevliler siparişimizi aldı.

"İyi değilsen bugün şirkete gitmeyelim." Başımı iki yana sallayıp, "İyiyim," dedim. İyi olmak zorundaydık. Eğer bütün mesele bensem buna mecbur olduğumu düşünüyordum.

"Sen iyi değilsen hiçbir şey önemli değil. Ve şu an bana ne hissettiğini söylemiyorsun." Masanın üzerinde duran elini kavrayıp, "Yaşadıklarım kolay şeyler değil Yiğit, biraz şaşkınlığım olacak elbette ya da bir müddet iyi hissetmeyeceğim ama kaçarsam oraya daha gidemeyeceğimi biliyorsun," dedim. Diğer eliyle de benim elimi tutup, "Sana söz veriyorum, yükünü hafifleteceğim," deyip eğilerek ellerimi öptü. "Biliyorum," dedim gülümseyerek. Biliyordum, ona güvenmeyi geç öğrensem de güvenime kocaman dünya sığdırmıştım. Yanağımı okşadı ve bana eşsiz gülüşünü sundu. Ona kapılmamam imkânsızdı zaten. Bana bakan lacivertlerindeki o adam kaçsa da tekrar hep bana geliyordu.

Kahvaltımız geldiğinde Yiğit kahvaltısına başlamış bense bir süre ona bakmıştım. Bana belli etmiyordu ama onunda içi içini yiyordu. En çokta beni bu olanlardan uzak tutmak istiyordu. Çayımdan bir yudum alıp, "Babanı hiç hatırlıyor musun?" diye sordum. Belki acımasızcaydı bu sorum ama Sinan Bey hakkında çok şey öğrenmek istiyordum. Kaşları bir anda çatıldı ve öylece boşluğa baktı. Eli hâlâ elimdeydi. Parmaklarımla tenini okşadığımda kaşları düzeldi ve bana baktı. Bu sorumu beklemiyor olacak ki birden bocaladı. Bir an yanlış bir şey mi sordum diye düşündüm. Babası hassas yönüydü ama artık bir yerden sonra benimle bu konuları konuşmasını istiyordum.

"Hı hım," dedi kısaca ve yine kahvaltısına döndü. Yüzüm düştü, benden kaçması hiç hoşuma gitmiyordu. Dirseğimi masaya dayayıp yüzümü avucumun arasına aldım.

"Her gece gelip bana dualar fısıldardı." Birden konuştu. "Onu hep dinlerdim, sesi çok güzeldi. Tenimi okşayıp mırıldandığı dualar hâlâ kulaklarımda." Dudaklarım hafiften kıvrıldı. İtirafı oldukça hoşuma gidiyordu ama ses etmeden onu dinlemek eşsiz bir duyguydu. "Fakat onun istediği gibi bir evlat olamadım." Sesi yılgın çıktı. Düşen yüzü öyle tarifsiz bir hisse büründü ki onu anlasam da bir yerden sonra anlayamıyordum. Kendini fazlasıyla yetersiz hissediyordu.

"Sen çok güzel bir evlatsın Yiğit." İnanmazcasına başını iki yana salladı. "Babamı tanısaydın böyle konuşmazdın." Sustu, bir müddet dışarıya bakıp, "Babam gibi bir adama layık bir evlat değilim ben mavi," deyip elindeki peçeteyle dudaklarını sildi. Geriye yaslanıp bana baktı. Lacivertlerini örten hüznü silemiyordum. Ona ulaşamıyor oluşum beni yetersiz kılıyordu. O kendini eksik hissederken ona verebileceğim bir teselli cümlem yoktu lügatimde. Dediklerim hep asılı kalıyor, ona göre yetersiz oluyordu.

VİSALWhere stories live. Discover now