19. Bölüm

2.4K 126 9
                                    

Sabahtan bu yana oturduğum salıncakta bacaklarımı karnıma çekerek üşümemi engelledim. Ellerim buz tutmuştu ama bu mühim değildi. Titrememi engellercesine kollarımı dizime doladım. Üşüyordum ve ben delirmiş gibi sadece burada oturuyordum. Dünden bu yana hafiften yağan kar durmuş etraftaki kırlık yok olmuştu. Geçen giden zaman içinde mevsimler geçiyordu. Başımı salıncağın demirine yasladığımda telefonum titredi. Gelen mesaj Büşra'ya aitti. Birkaç resim atmıştı bana. Gelinlik resimlerini görünce istemsizce gülümsedim. Merakını törpülemek için cevap yazdım. "Birincisi daha güzel."

"İkisi arasında kalınca sonradan senin gibi düşündüm."

"Başladınız demek hazırlığa." Onlardan uzakta olmam onların heyecanından kendimi uzakta tutuyordum. Şu an Büşra'nın yanında olmayı istiyordum fakat olayların seyri beni bu eve hapsetmekten başka bir işe yaramıyordu.

"Nikâh çok yakın ya Zeynoş." Tamamen unuttuğumdan ötürü, "Aklımdan tamamen gitmiş," dedim isteksiz bir girişkenlikle. Şu sıralar zaten aklım ben de değildi.

"Bir şey mi oldu?" Cevap yazmak yerine telefonu cebime koydum. Cevap vermek bana iyi hissettirmeyecekti. Son zamanlarda bu yaşanılanları içimde yaşamak bela olmuştu. Fakat durmayıp beni aradığında ona üstü kapalı detaya girmeden anlattım. Sessizce beni dinlerken aniden duraksadım. Ben ne saçmalıyordum böyle. Şu an Büşra'ya ona dair üzüntülerimden bahsediyırdum. Bu kesinlikle bana iyi hissettirmiyordu.

"Senin de moralini bozmak istemem. Heyecanını yaşa." Homurdanıp, "Saçmalama," dedi. "Sen öyleyken ben nasıl gülerim?" Bu tavrına minnetle karşılık verdim. Onlara bu hâlimi yansıtmam hiç hoşuma gitmiyordu. Özellikle Yusuf bu kadar sinirliyken bir de Büşra'dan duysa hiç hoş olmazdı.

"Orada olabilmeyi isterdim. Neyse sen bana resim çekersin."

"Çekerim tabii." Benimle vedalaştıktan sonra telefonu cebime geri koydum. Büşra ile konuşmak biraz olsun iyi hissettirdi.

Salıncaktan kalkıp mutfağa geçerek su içtikten sonra yine her zamanki yaptığım rutin işlerimi halledip odaya yöneldim. Aklıma gelenle evi gezmeye başladım. Böyle bir şey yapmamıştım bugüne kadar. Üst kata çıkmak istediğimde yaptığım hareketin neye mâl olacağını bilemiyordum. Üst kattaki odalardan birine girdiğimde oda oldukça iç açıcıydı. Etrafı inceledim. Toprak tonlarında dizayn edilmiş oda evin en iç açıcı odasıydı. Duvarlarda birçok resim asılıydı. Biri Aysun Hanım'dı, diğer adamın kucağında oturan ise Yiğit olmalıydı. Aysun Hanım'ın ise kucağında bir bebek vardı. Tanımadığım bir adamın onlarca resmi vardı. Resme biraz daha yaklaştığımda, "Babam," dedi arkamdaki ses. Arkama dönmemle beraber Yiğit'le göz göze geldim. Yiğit ise duvardaki çerçeveye odaklanmıştı. Bana burada olduğum için kızmamıştı. Tekrar resme baktım. Yiğit babasına oldukça benziyordu. Babası da siyah saçlı renkli gözlüydü. Çok gençti. Sanırım 20'li yaşların ortaları gibiydi. Erken evlenmiş olmalıydı.

"Kucağındaki de sensin o zaman." Yanıma gelip, "Benim," dedi. Sesindeki tını değişti fakat belli etmedi. Babasına hasretle bakıyordu. Babasına kızgın mıydı bilmiyordum ama onu özlemişti. Bunu bakışlarından belli ediyordu. Çünkü bu bakışlarında hiç kimsenin görmediği ama benim gördüğüm sis vardı.

"Kız kardeşin nasıl öldü?" İşte o an yüzü gerildi. Doğru bir şey sormadığımı anladım. Bakışları bu sefer beni hiç bulmadı. Sadece duvardaki resimlere bakıyordu. Kaşları çatıktı ve gergin yüzü parmaklarından nasibini almıştı.

Uzun uzun bekledim. Cevap vermeyeceğini biliyordum. Konuyu değiştirdim. "Babana kızgın mısın?" Resimden bakışlarını çekip bana baktı. Öfkesi dağılmıştı. Sanırım duygularında ısrarcı biri değildi ya da saklamayı ustaca başarıyordu. Gülümsedi. Yüzündeki gülümseme ay gibi parlarken o sadece bana özel sunduğu bu gülüşündeki güzellikteydi. Gülümsemenin ne kadar yakıştığını bilse hep gülümserdi. O sert mizacının altındaki yaralı bir kuştu, o kuş kafese hapsedilmiş olsa da benim yanımda özgürdü. Bunu görebiliyordum.

VİSALNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ