36. BÖLÜM

929 63 4
                                    

Keyifli okumalar.

Hükmün verildiği yerde canlar yok sayılabiliyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Hükmün verildiği yerde canlar yok sayılabiliyordu. Hiçbir acıma hissi taşınmıyordu vicdansız kalplerde. Suç suçsuzun bedeninde yargılanıyordu. Geride kalan ise zemine düşen kanın feryadıydı.

Bir ıssız yeryüzünün üstünde yatan birkaç beden sessizliğini koruyordu. Barut kokusunun gökyüzüyle birleşmesiydi yeryüzünde kanlar içinde yatan bedenlerin acısı. Ortamı acımasızca terk eden iki araç arkalarında cansız bedeni bırakmıştı. Ne gelen vardı ne geçen. Sanki hesaplanmış bir oyunun ucunda sallanıyorlardı. Büyük oyunun en büyük planı geçmişi değil geleceği diriltecekti.

Her şey bir anlık olmuşken etrafı dehşetle izleyen minik beden sessizliğini sürdürüyordu. Hareketleri kısıtlanmış, buz tutmuş bedeni büyük bir acının eşiğinde bir köşeye sinmişti. Ağlayamıyordu, bağırmak için ise sesini yitirmiş gibiydi. Kaskatı kesilmişken sanki sessizliğine yetişen arabalardı. Kolundan tutulup arabadan indirilmeden önce çocuk koltuğunda oturan kız kardeşine son kez baktı. Üzerini boyayan kan dikkatini çekti. O kan daha büyümemiş bedenine işlenmiş damgaydı sanki. Daha minicikti oysaki kardeşi. O minik eller yanlarına düşmüşken uzanıp o eli tutmak istedi fakat tutamadı, koparılmıştı kendisinden. Çığlık atmak istedi ama susturuldu. Gözlerinin önünden gitmeyen o görüntü onu susturmuştu. Ama susmayan tek bir kişi vardı, o da sessizliğinin arkasındaki çığlığı bilemişti öfkesine. Sedyeye yatırılan babası, annesi ve kardeşi onu bırakıp gitmişlerdi. Yapayalnızlığına ağlayamadı, elinden alınmıştı. Görevliler minik Yiğit'i arabaya götürdüler. O kadar soru sormalarına rağmen konuşmamıştı, sadece önünü izliyor, bir kez bile kırpışmayan gözünden yaşlar akmıyordu. Irgalandığı yerde bembeyaz kesilmiş, üşüyen bedenine kollarını dolamıştı. Şok geçiriyordu, gördüklerini hazmetmesi güçtü çünkü.

"Yiğit yavrum." Eve ne zaman geldiklerini bilmeden karşısında endişeyle bakan Halime Hanım'a bir kez olsun bakmadı. Polis memurlarının Yiğit'i teslim etmesiyle geri döndüler. İçeriye giren Yiğit'in güçsüz bedeni Halime Hanım'ın kollarına yığıldı. Sessizliğinin arkasındaki çığlık artık kendini göstermişti. Her şey bu bayılmanın ardında başlamıştı. Sessizce bilenmişti öfkesi. Güçsüz bedeninin ardına bir canavarı yerleştirmişlerdi.

...

"Allah'ım," diye inledi sessizce kadın. Bu eve yıllarını bahşeden kadın şimdi Sinan Bey'le Gizem'in ölümüne bir an sığdıramamıştı. Gözlerinden akan yaşla sessizce dışarıyı izleyen çocuğa baktı. O çocuk onun gözyaşına gözyaşı ekledi. Ağlamak istedi ama yapamadı, dişlediği dudaklarının arasından sessizce çıktı iniltiler. Telefonu kapatıp köşeye koydu. Şimdi ne diyecekti? Babanla kardeşin nasıl öldü derdi? Yanına gidip tam dibinde durdu. Sanki o da hissetmişti ama konuşmuyordu. İkisi de sustu. Koltuğun köşesine oturup elini uzattı Yiğit'in saçlarına. Dayanamayıp minik bedenini kolları arasına aldı. Sessizce ağladı. Bu çok acıydı, acının tarifini yapmak ilk defa zordu.

VİSALWhere stories live. Discover now