•59•

1.1K 115 92
                                    


Nam Ji Soo ve onun dışında genelde GARAJ'a sürekli gelip giden insanlar, Hoseok'un ablasının düğününden sonra yine o eski püskü yapıda buluşmuştu.

Tamamen Bangtan'a ait bu yer, yabancıları pek sevmezdi. Zorbalar ve popülerlik yarışındaki lise öğrencilerinin en büyük beklentisi bir gün Bangtan'ın yakın arkadaşı olarak buraya gelmekti. GARAJ, onlara göre bir şeyin simgesiydi. Sanırım okuldakilerin benim buraya gelmeme şaşırması da hep bu yüzdendi.

Burada, kırık dökük tabelası, yan duvarındaki SUNYA yazısıyla, GARAJ'da hayal edeceğim son kişi Nam Ji Soo'ydu. Dış dünyaya sonradan katılmasına rağmen Yoo Geun bile buraya ait görünürken onun her şeyi eğreti duruyordu.

Oynanan oyunlarda, birlikte yemek yerken, sohbet ederken Jisoo'nun varlığını yok saymaya çalıştım, Eva "O senin ablan değil mi yani?" gibi sorularla canımı sıksa da aldırış etmedim. Çünkü biz hiç kardeş olmamıştık ve olmayacaktık.

Yooseul'ın aşırılıklarıyla Junghyun'u da arkasından sürükleyerek bizi hem mental hem de fiziksel olarak yaralayan o kazada ölümle, ayrılıkla bir kez daha yüzleştikten sonra kalbime sığdırabildiğim herkesi affetmeye çalışmıştım. Yooseul'ı, Bangtan'ı, Iseul'ı, Sora'yı... Ama en zoru annemi affetmek olmuştu. İçimdeki o öfkeli küçük kız bir yerlerde hala ağlayarak annemden nefret ediyor, bazen.

Gençken kendimizi buluyoruz, hepimiz yarın ölebiliriz ve hayatı güzel yaşamalıyız ama Ji Soo'yu affetmek? Hayır. O kadar da değil. Bugüne kadar kendinden nefret eden, dışlanan ve çöp olduğunu düşünen bir kız olduysam bunun en büyük sorumlularından biri de kalpsiz Nam Ji Soo'dur.

Annem, Ji Soo'nun babasıyla evlendiği ilk yıllarda çiftlik evine gittiğimizi hatırlıyorum. Ji Won ve arkadaşları çiçek bahçesinde Ji Soo'nun baktığı papatyaları oyun olsun diye ezmeye başladıklarında onları engellemek istemiştim. Bir grup çocuk, karşılarında gözlüklü ve ezik bir kız. Tipik, değil mi? Bu toplumu eğitmemiz gereken çok fazla konu var.

Karşı çıkmama sinirlenen Ji Won ve arkadaşları benimle alay etmeye başladığında Ji Soo da onlara katılmıştı. Bazen, sadece bazı anlarda biri size destek olsa kendinizi işe yaramaz hissetmiyorsunuz. Ji Soo bunu bana çok görmüştü. Bana çiçeklerin yaşamadığını söylemişti. Sadece salaklar çiçekleri bu kadar önemser, dediğini hatırlıyorum. Ertesi sabah kahvaltıya gelmesi için çağırmaya gittiğimde ezilmiş papatyaların başında ağlarken gördüm onu.

Aslında Ji Soo, benden olduğu kadar kendinden de nefret ediyordu.

Benim tek şanssızlığım böylesine sevgisiz insanlar arasında zorba olmak yerine kendi kabuğuma çekilmekmiş.

GARAJ'da saat gece yarısına gelene kadar birlikte oturduk, her şey güzeldi. Gece sonunda herkes oyun oynarken Bizimki'ni sevmeye büyük ağacın altındaki tekli koltuğa gidip oturdum. Bizimki artık kocaman olmuştu, öyle her istediğimde kucağıma alamadığım için gelmesini söylüyordum.

Kafasını karnıma yatırdığında, tüylerini sevmeye başladım.

"Eve gidelim mi?"

Bu cümleyi duymam gereken kişi Jeon Jungkook'tu. Sesin geldiği yöne doğru döndüğümde Ji Soo'yu ceketimi tutarken gördüm.

"Ben Jungkook'la gideceğim, sana iyi yolculuklar."

Ji Soo, kırmızı elbisesinin kenarını düzeltti.

"Sizin eve gitmeyi kastetmiştim."

"Dedim ya, Jungkook beni bırakac-" Onu terslemeye devam edecekken durdum.

sunya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin