•49•

4.3K 484 237
                                    




Nina'yı hastanede ziyaret etmemizin üzerinden beş gün geçti. Uzun, sıkıcı ve sıradan beş gün. Yang Yoo Geun'ın sadece benim alabileceğim dosyasını eve gider gitmez yatağımın altına sakladım. Henüz öğrenebileceğim şeylerle yüzleşecek kadar güçlü hissetmiyordum, fırtınadan önce kendimi güvende hissedecek bir kaçamak yapmaya ihtiyacım vardı.

Bu beş gün boyunca Min Hyuk'u hiç görmedim, okulun düzenlediği bir kulüp gezisine katılmıştı. Min Jae ise iki kez beni evlerine davet etti, gitmemek için bahane arıyordum ki artık hayatımda Jeon Jungkook diye biri olduğunu hatırladım. Ve onunla yaptığımız proje ödevini. Bu yüzden çalışmaları hızlandırdık, ödevin çoğu tamamlanmış oldu ve ben Min Jae'den kolaylıkla kurtuldum. Söyleyeceği herhangi bir şeyi dinlemek istemiyordum, gerçek olsa bile.

Okulda Yoo Seul ve türevleriyle karşılaşsam da, beni umursamayacak kadar meşgullerdi. İlk dönem bitmek üzereydi, bu da bazı liselilerin gezi programını sabote edeceği anlamına geliyordu. Okulun kariyer kampları ya da meslek seçim uygulamaları herkes için sıkıcıydı, bu yüzden bu dönemde herkes kaçacak yer arardı. Duyduğuma göre Bangtan her dönem okuldaki tüm öğrencileri cezbeden başka kamplar yapıyormuş. Bu gelenek Kim Seok Jin bu lisedeyken başlamış ve her mezun olan Bangtan üyesi geziyi sabote etme görevini diğerine verirmiş. Geçen sene Tae Hyung bu dönemde uzaklaştırma aldığı için iş Jimin'e kalmıştı ve bu sene Jungkook-Tae Hyung ikilisi bu görevi üstleneceklerdi. Okulun kariyer kampına da, okulun kariyer kampını sabote etme kampına da katılmaya niyetim yoktu, tüm bu gereksiz bilgiler de bana okul kafeteryasındayken verilmişti, bir adet heyecanlı Iseul tarafından. Jimin'le kampta çift tişörtler giyip yıldızları nasıl izleyeceklerini anlatırken gözleri parlıyordu, ellerini çırparak kıkırdaması da cabasıydı. Geceleri bu enerjiyle nasıl uyuyor anlamıyorum.

Öyle ya da böyle gereksiz tüm bunlardan sonra, altıncı gün geldiğinde Jungkook'la son kontrolleri de yapıp ödevi bitirmiştik. Şaşırtıcı bir şekilde ona önerdiğim tüm makaleleri okumuş ve tek tek özet çıkarmıştı. İtiraf etmeliyim ki, bu ödeve başladığımızdan beri en zevk aldığım kısım bu oldu; onunla beyin fırtınası yapmak. Üstelik ödeve başlarken bir beyni olduğuna bile inanmıyordum. Tüm bu süreç oldukça tuhaf ilerlemişti.

Öğle arasında okulun tüm öğrencileri küçük gruplar halinde alt kattaki kafeterya ve onun karşısındaki yemekhaneye doğru gittiğinde ben uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yaparak, sınıfta kalmıştım. Min Hyuk ve onun gibi geziye giden birinci sınıflar dönmüştü, bu geri dönüşle birlikte Min Jae de okulun bugünkü misafiriydi. Öğretmenlerden pek çoğunu -nasıl bilmiyorum ama tanıyordu ve kızların ona bakıp salya akıtması da yeteri kadar iticiydi.

Dünden kalma keki buruşturup ısırarak bahçeyi izliyordum. Min Jae'nin gizemli bilinmezliği sinir bozucuydu. San Francisco'da bıraktığı bir kız arkadaşı yok muydu? Projeler yürütüp kendisinden büyük insanlara ders verdiği bir mesleği, iki ayrı üniversitede iki ayrı kürsüsü yok muydu? News Gazetesi'nin yazdığı gibi genç bir Korelinin dünyamızı kurtaracak yenilikleri araştırması gerekmiyor muydu? Tüm bunları; şöhreti, güzel bir düzeni, rahat bir hayatı ve onu seven biz kızı, bir hiç için bırakıp gelmiş olamazdı, sadece benim için gelmiş olamazdı.

Sıramın üzerinde duran muzlu süt kutusunu elimle ittim. Çikolatalı kekle pek iyi gitmiyordu doğrusu.

"Aa! Muzlu süt!"

Sınıf kapısına yaslanan Jungkook önümdeki kutuya bakıp güldü. Yavaşça bana doğru geldi.

"Naber?"

Sormadan muzlu süt kutusunu aldı, kafasına dikledi.

"Sen muzlu sütüme el koymadan önce iyiydi," dedim kekin son parçasını da ağzıma atıp.

sunya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin