•33•

7.6K 664 182
                                    

Sahili olduğu için Busan'da harika manzaralar olduğunu söylerler. Kim ne derse desin, Seul'de gün batımı çok daha güzel bir manzaraydı. Bu manzarayı her gördüğümde normalden biraz daha iyi hissederdim. Güneş batmak üzereydi, hafif bir rüzgar bedenimi sarıp saniyeler sonra kayboluyordu. Bu atmosferde yalnızca güzel şeyler olacağına inanırdınız.

Okulun oradaki parkta, Yalnız Kuğulu Havuz'un kenarında, solda duran bankta oturuyordum. On dakika geçmişti. Bir yanım kalkıp eve gitmemi söylerken diğer yanım kalmam gerektiği konusunda ısrar ediyordu. Hiçbir şey için katlanmayacaksan Minhyuk için katlan, diyordu o yanım.

Derin bir nefes aldım. Kötü ihtimalleri düşünmemeye özen göstererek belli bir ritimde salladığım sağ bacağımı durdurdum.

"Merhaba!"

Kıravatını gevşetmiş, her zamanki serseri tavrıyla yanıma birkaç adım kala yavaşlamış ve havalı davranışlarına tamamen ters olan sevimli bir gülümsemeyle "Merhaba!" demişti. Onu anlamakta zorluk çeksem de, artık sorgulamayı bırakmıştım.

Düz bir "Merhaba,"dan sonra istemsizce yutkundum. Vazgeçmek için hala geç değildi. Bunu bilmeme rağmen içimden bir ses mutlaka yapmalısın diyordu. Minhyuk'un onu utandırdığımı söylemesi, koridordaki hali öylesine üzmüştü ki beni, kendim olmak istemedim. Ben, hiçbir zaman kendim olmak istememiştim zaten. Ama o anda, bunun için bir şeyler yapacak kadar değişmek istemiştim.

Havuzdaki yalnız kuğuyu izlemeye başladım. Ona bakarsam dikkatim dağılacaktı, biliyordum.

Yine de kısa bir süreliğine ona baktım. Yanıma oturmuş, sol bacağını sağ bacağının üzerine atmış, dirseğini bacağına, çenesini de avuç içine yaslamış dikkatle beni izliyordu.

"Evet. Dinliyorum," dedi. Kafamı yeniden kuğuya çevirdim.

Gerçekten inanılmaz bir rahatlık vardı onda. İnsanlarla konuşmak, bir şeyi tartışmak ona öylesine kolay geliyordu ki... Bu beni daha fazla geriyordu.

Sonuçlarından korktuğum için risk alma durumumu yeniden gözden geçirdim. Korkuyordum, bunu gerçekten istediğimden emin değildim. Vazgeçecektim. Sonra Minhyuk'un onu rezil ettiğimi söylediği yüz ifadesi gözlerimin önüne geldi. Gerçekten beni sevdiğini hissebildiğim tek arkadaşımı da zor duruma sokuyorsam, değişmeliydim.

İkinci kez yutkundum.

"Sakın bana bakma." diyerek konuya girdim.

"Nasıl bir hayat felsefen var bilmiyorum, bana mantıklı gelmeyeceğinden de eminim ama kabul ediyorum. Saçma altın kuralını kabul ediyorum. Ders saatlerini konuşalım."

"İnanmıyorum!"

Ona doğru döndüm. Gözlerini kocaman açmış gülüyordu.

"Sana bunu zorla kabul ettireceğimi düşünüyordum. Ya da ne bileyim, canın cehenneme falan dersin sandım. Hatta küfür edeceğine dair iddiaya girecektim ama bu gizli bir görev olduğu için kimseye anlatamadım."

"Ne gizli görevi?"

"Ah, hepsini konuşacağız. Önce bir şeyler yiyelim!"

Kalkarken gerçekten mutlu görünüyordu. Bu hali sinirlerimi bozuyordu, ben de güldüm.

"Peki ya ben aç değilsem?"

Ardından ben de kalktığımda boy farkından dolayı bana doğru eğildi.

"Ufak bir hatırlatma : gün içinde öğünleri birlikte yiyeceğiz ki, aynı anda acıkabilelim. An itibariyle..."

Sağ kolundaki saate baktı.

sunya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin