•11•

7.3K 744 247
                                    

Minhyuk'la kütüphanede Park Hye Go'nun öğrencilik hayatı üzerine bir makale okuyup konuyu tartışıyorduk. Hye Go, Daegu doğumluydu. Minhyuk, defalarca Daegu'lular gibi konuşursa Bayan Joon'u etkileyebileceğini söyleyip durdu, ona bunun doğru olmadığını anlatmaya çalıştım.

Seul aksanını bile doğru düzgün konuşamazken, bu işe girişmesi aptalca olurdu zaten.

Birkaç kez, telaffuz hatası yapıp beni güldürdü, su almak için kafeteryaya indiğimizde bana çikolata ısmarladı ve çıkışta evime bırakmak istediğini söyledi. Ona itiraz ettiğim sırada telefonu çaldı, babası eve gitmesi gerektiğini söyledi.

Beni durağa bırakıp etrafta onun kendi deyimiyle bana zarar verebilecek tek bir erkek kalmayana dek bekledi ve gitmeden önce sarıldı.

"Nuna! Kendine dikkat et! Eve gider gitmez bana haber ver!"

Numaramı sabahın erken saatlerinde telefonuna kaydetmiş ve önceki gün evin her yerine "Sunya Noona'nın numarasını almayı unutma aptal Minhyuk~" gibi notlar yazdığını söylemişti.

Cidden...

Minhyuk gibi tatlı ve cana yakın birisi benim soğuk tavırlarımı dengeliyordu ve henüz iki gün olmasına rağmen onunla olduğumda normal zamanda düşündüğüm şeylerden uzaklaşıyordum.

Bu... Sanırım iyi bir şeydi.

Eve gider gitmez uyudum çünkü üzerimdeki yorgunluğu atmak için yapabileceğim başka bir şey yoktu.

Ertesi gün Yooseul, Iseul ve Sora, dün onlarla takılmadığım için kötü şakalar yapıp sitem etti.

Gerçi hepsi dün onların yanında olmadığımı ertesi sabah yanlarından geçerken düştüğüm için fark etmişlerdi ya, neyse.

Ve... Evet.

Sabahın erken saatlerinde böyle bir şey yaşamıştım.

Minhyuk'u otobüsten inerken görmüş ve ona doğru yürümeye çalışmıştım ve tam bu sırada, ayağıma takılan aptal bir içecek kutusu yüzünden tökezlemiş, alt sınıflardan birkaç öğrencinin oluşturduğu topluluğun ortasına doğru düşmüştüm.

Kahkahalar ve beni yerin dibine sokan bakışlar yüzünden kendimi toz bulutuna dönüştürmek istedim önce.

Ama sonra, düşündüm.

Diğerleri tarafından bir ezik gibi görülebilirdim fakat bunun yanında şu an bana bakanların çoğundan daha zeki olduğum su götürmez bir gerçekti.

Bana elini uzatan hiçbir yakışıklı ya da en azından samimi bir arkadaşım bile olmadan, kendi başıma ayağa kalktım, üzerimi silkeledim. Göz göze geldiğim birkaç kişi ayıp olmasın diye gülmeyi kesmişti ama devam edenler belli ki zorbalık peşindeydi.

"İşinize baksanıza! Hiç düşen insan görmediniz mi?"

Bunu söyleyenin iç sesim olduğunu düşündüm bir an. Ama benden başkalarının da duymuş ve tepki vermiş olması, bunu imkansız kılıyordu.

Kafamı çevirip yanımda duran insana baktım.

Taehyung'tu.

Kim Tae Hyung.

Bangtan'ın V'si.

Hakkında pek bir şey bilmediğim bir insan...

Ne diyebilirdim ki?

Etraftaki herkes bakışlarını benden uzaklaştırana kadar onlara sert bir ifadeyle baktı ve sonra bana döndü. Gözlerimiz buluştuğunda saliseler içinde değişmişti, sevimli bir tavırla gülerek bakıyordu.

sunya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin