Bölüm 32: Alpheratz

344 37 146
                                    

   Selamm ben geldim, hala burada olanlar var mı bilmiyorum ama hala burada olan bütün okurlarımdan binlerce kez özür diliyorum. Biliyorum özürlerimin sizin için pek bir manası yok. Ama içten olduğunu bilin en azından.

   Pek sağlıklı dönemlerden geçmedim. Çözmem gereken sorunlar vardı. Biliyorum bunlar yokluğuma bir sebep değil ama gelemedim. Beklettiğim herkes için tekrar özür diliyorum.

   Kitaplarımı yazarken en ön planda olan sizler oluyorsunuz. Kafam bulanık, zihnim karmaşa içerisindeyken size bir kitap sunmak istemedim. Bu her şeyden önce size, sonrasında ise bu kitabın Aldebaran'ına Stella'sına haksızlık olurdu. Çünkü ne siz ne de bu kitap umarsızca yazılan birkaç kelimeyi hak etmiyor.

   Beni hala bekleyen biricik okurlarıma çok teşekkür ediyorum. Beni soran, meraklanan biriciklerim ben iyiyim. Çok teşekkür ederim sizlere. Yanımda olduğunuz için.

   Yazdığım en uzun giriş cümlesi olabilir. Sizleri daha çok bekletmeden bölümle baş başa bırakıyorum.

Keyifli okumalar, güzel zamanlar dilerim.

Playlist: Love In The Dark- Adele

     Kızılın en can alıcı tonu gökte asılı kalmış, altında bekleyen bu yorgun adamın çehresinde taze bir turunculuk bırakmıştı. Şafağın ardından gelen sert rüzgarlar adeta gecenin bittiğini bağırıyordu. Birazdan güneş şehrin puslu sokakları arasında yavaşça dolanacak, bir bir uyandıracaktı yorgun bedenleri. Her bir haneden gelen sıcacık ekmeklerin kokusu saracaktı bu puslu ve sessiz sokakları.

   Derin bir iç çektim karşımdaki görüntüden çekmeden harelerimi. Soğuk havanın etrafımda kalkan olduğu uzun karanlık son buluyordu. Gerçekten son buluyor muydu peki? Yoksa bu asla uyanamayacağım uzun bir kabustan mı ibaretti. Gerçi sana kâbus demek haksızlık olurdu Stella. Gün sarısı saçlarının her bir teline, güneşin altında bal rengini aratmayacak kahvelerine, burnunda konaklayan küçük çil tanelerine...

   Ciğerlerim soğuk havanın içlerine dolmasından rahatsız olmuş ve büyük bir öksürük krizi sarsmıştı bedenimi.

Arkamdan gelen adım seslerinden sonra omuzlarıma kalın bir battaniye bırakıldı.

''Yine ne halt yedin diye sormaya çekiniyorum.'' Aşina olduğum iğneleyici kelimeleri duymazdan gelerek omuzlarımı silkmiştim.

''Ben bir aptalım.''

''Bilmediğim bir şey söyle.'' Harelerim yavaşça döndü gözbebeklerini bile zor ayırt ettiğim gözlerine.

''Gray... Gray. Çok sinirliyim ve sen resmen gel benimle sinirini at diyorsun.'' Onaylamayan bir mırıltı çıkarmıştı önüme uzattığı deri matara ile beraber.

Soğuktan uyuşmuş parmaklarımı zorlukla hareket ettirdim matarayı kavramak için. Kekremsi sıvı boğazımı yakıp geçerken şaşkın gözlerimi yanımdaki adama çevirdim.

''Su matarasında konyak mı taşıyorsun?''

''Evet.'' Gözlerimi devirmiştim istemsizce elimdeki sıvıdan bir yudum daha alırken.

''Anlat bakalım seni tüm gece anlamsız bir tepenin üzerinde şehrin uyumasını izlettiren şey nedir?''

   Genelde ciddi olmayan bu adamın ciddi sorusu üzerine parıltılarını kaybetmiş ve gün doğumdan kaçan yıldızlara kaymıştı gözlerim.

''Hayat.''

Bir eli omzumu kavramıştı sıkıca.

''Bitmişsin sen. '' Birkaç adım ileri gidip kollarını açmıştı şehre karşı. Esen rüzgâr siyah saçlarını geriye doğru savurmuş omuzlarına astığı ceketi rüzgarla savrulmuştu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 10, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

MEI STELLA-NaluWhere stories live. Discover now