Bölüm 1: Küçük Stella

1.6K 83 181
                                    


Playlist:All of the stars- Edd Sheeran

Tozlu camların arasından vuran güneşin ilk ışıkları ile mayışmış bedenimi açmak adına esnedim. Tepeden bağladığım sarı saçlarımı sıkılaştırıp üzerimdeki kıyafeti düzelttim.

Baharın serin rüzgarları açık pencereden içeriye sızarken önümdeki rafta bulunan şişeleri toplamaya başlamıştım.

Tozlanmış raflardaki şişeleri bir bir toplarken burayı temizlemeyi aklımın bir köşesine not ettim.

Elimdeki şişeleri düşürmemeye çalışarak masada bulunan astroloji kitabını ileriye ittim ve botanik kitabının önünü açtım.

Tozlu sayfalar arasında kaybolmayı seven bir insandım her zaman. Çok bir arkadaşım yoktu. Kitapları saymazsak tabiki.

Küçük dükkanımın kapısı açıldığında kahvelerimi mutlulukla kapıya çevirmiştim. ''Hoşgeldiniz. Ne istemiştiniz?''

Yaşlı teyze mutlulukla gülümsemişti yandaki eski sandalyeye otururken. ''Bacaklarım çok ağrıyor Lucy. En son verdiğin ilaç işe yaramıştı ama şimdi yeniden ağrıyor.''

Giydiğim pembe renkli eteğe dikkat ederek yaşlı teyzenin ayakları önüne çöktüm.

''Burası mı ağrıyor?'' Parmaklarımla bacağını yoklarken hafifçe onaylamıştı beni. ''Size kendinizi yormayın demiştim. Yoksa doktorunuzu dinlemiyor musunuz?''

Yalandan kızgınlığıma hafifçe utanmıştı yaşlı kadın. ''Biliyorsun bu kasabada çalışmadan hayatta kalmak çok zor kızım. '' Haklı olması ile buruk bir şekilde gülümsedim. Ülkem son demlerini yaşıyordu. Yoksulluğun baş gösterdiği bu zamanlarda hayatta kalmak gerçekten zordu.

''Sana yeni bir ilaç hazırlayacağım. Ama bu sefer daha dikkatli kullanacaksın.'' Sözlerimi hafifçe onayladı.

''Lucy. Kızım. Bekarsın değil mi?'' Sözleri ile gülerek ona döndüm.

''Normal bir soruysa evet diyeceğim ama bana birini bulduysan hayır demek durumundayım.'' Benimle birlikle gülmüştü sözlerime. Kırışıklarının daha da belirgin olmasını umursamadan.

''Oğluma ne de güzel yakışırdın oysa..'' Mırıltısı kulaklarımı doldurduğunda gülümsemiştim. Bu kasabayı, bu insanları seviyordum.

Küçük bir kapta hazırladığım yeşil renkli sıvıyı küçük cam şişeye dökmeye çalışırken aniden açılan kapı ile şişe elimden düşmüş ve parçalara ayrılmıştı.

''Hoşgeldini...'' Sözlerimi bitirmeme izin vermeden kolumu sıkıca kavrayan kadına bakmıştım şaşkınlıkla.

Kızıl uzun saçlarını at kuyruğu yapmış ve sıkıca toplamıştı. Üzerine giydiği üniformadan asker olduğunu anlamıştım ama bir kısmının toz ve kan içinde kalmış olması beni korkutmuştu. Diğer elinde tuttuğu kılıcın amblemi gözlerimi açmama neden olurken elinden kurtulmak adına bir hamle yaptım.

''Bırak beni. Sen de kimsin?'' Sözlerim bir kulağından girip diğerinden çıkıyordu sanki.

Sertçe tuttuğu kolumu arka sokağa geldiğimizde hızla bıraktı. Ani bırakışının etkisi ile dizlerimin üzerine düşmüştüm. Tek elime destek aldığım taşlı yolda sinirle gözlerine baktım. Bizim ülkemizin askeri değildi. O amblemden anlamıştım bunu. Şuan bir savaş içerisinde olduğumuz karşı ülkenin askeriydi. Şehir içine kadar girmiş olmaları içime korku tohumları sermeye yetmişti.

Yan taraftan gelen öksürme sesiyle gözlerimi hızla kadından çektim. Safir mavisi saçları dikkatimi çekerken gözlerim karnındaki büyük yaraya gittiğinde şaşkınlıkla açılmıştı.

MEI STELLA-NaluWhere stories live. Discover now