Bölüm 11:Atair

575 61 163
                                    

Atair : Kova burcundadır. Satürn ve Merkür yapılarını taşır.  Kayıpları vurgular.

Playlist: My Heart Will Go On-Celine Dion 

Kısacık bir bölüm oldu ama olay örgüsü için gerekliydi. Sunny keyifli okular dilerrr ฅ^•ﻌ•^ฅ

  Güneş yavaş yavaş kendini büyük ve puslu dağların arasından göstermeye başladığında saçlarımın üzerine örttüğüm şalı hafifçe çektim görüşümü düzeltmek adına.

Soğuk hava güneşin esareti altında kalmış ve biraz olsun soğukta titreyen ellerim ısınmışlardı. Yanıma aldığım küçük bavulumu kucağıma alıp ufukta kalan ve gittikçe küçülen sarayı izledim yaşlı gözlerle.

En iyi yol buydu. Herkes için. En çok da senin için Natsu.

Arkasında oturduğum at arabası hoş bir tıkırtı ile ilerlerken dizlerimi çektim karnıma. Sanki içimde kopan fırtınalar ben kendime sıkı sıkıya sarılırsam durulacakmış gibi. Ama asla durulmamışlardı. Uzun bir süre de içimde sert rüzgarlar esmeye devam edecekti.

Uzun süredir ilerleyen araba sessiz sakin bir köyde durduğunda yavaşça bıraktım bedenimi eski ahşap arabadan.

Hafif topuklu çizmelerim toprak yolda izler bırakarak ilerlerken gözlerim etraftaki taş evleri inceliyordu.

Herkesten uzak ve sessiz bir yaşam elde edebileceğim en güzel yaşamdı benim için. Yıllar sonra ilk kez sarayda yaşamak cazip gelmeye başlamıştı ama acı gerçekler bunu doğru olmadığı keskin bir bıçak şeklinde saplamışlardı kalbime. Acıyla burkulan kalbim ise herşeyini arkasında bırakıp yine kaçmıştı uzaklara.

Bir korkak gibi...

Dudaklarım arasında sürüp giden şarkının sözleri ile devam ettim toprak yolda. 'Love can touch us one time and last for a lifetime'

 Önüne geldiğim ahşap kapı gürültü ile açıldığında içerideki yaşlı kadın samimi bir şekilde gülümsemişti içeri geçmem için müsaade ederken. Esen rüzgar sarı saçlarımı dağıtırken son bir kez daha baktım arkama kapıyı kapatmadan önce.

''Elveda Aldebaran.''

•••

Önümdeki tonlarca saman rengi kağıdı görmezden gelmeye çalışarak kenarda duran kalemi aldım elime. Kağıtlardan birsini elime alıp göz gezdirdikten sonra hızlı bir imza bırakmıştım sağ altına.

Aynı işlemi defalarca tekrarlarken kapımın sertçe açılmasıyla tek kaşımı kaldırmış ve gelen Gray'e sert bir bakış atmıştım.

''Kapı çalmayı öğretmediler mi sana köyünde?''

''Natsu. Durum ciddi. '' Sert yüz ifadesinden taviz vermezken saman rengi mektubu bırakmıştı ahşap masanın üzerine.

Kaşlarım çatılırken mektubu aldım parmaklarımın arasına yavaşça. Önünde ve arkasında hiçbir şey yazmayan ve önceden açılmış olan zarfı araladım yavaşça.

Mavi mürekkep darbeleri arasındaki güzel el yazıya kayarken gözlerim, elimdeki altın işlemeli kalem gürültü ile sert parmaklarım arasından kayıp düşmüştü mermer zemine.

''Bu da ne demek şimdi?'' Sinirli kelimelerim Gray'in sert ifadesine çarpıp dağıldığında sinirle geçirmiştim parmaklarımı saçlarımdan.

''Birkaç gündür yaralılar olduğu halde revire gitmediği için Wendy meraklanmış ve odasına çıkmış. Bu kağıdı ve boş bir odayı bulmuş.''

Ellerimi yaslarken alnıma sinirle sıkmıştım dişlerimi. ''Asla kaçacağını düşünmemiştim.'' Sessiz mırıltım etrafta dönüp dolaşıp yine kulaklarıma dolmuştu.

Ellerimin arasındaki kağıt hafifçe buruşurken sinirle ayaklanmıştım oturduğum kırmızı koltuktan.

Karşı duvarda asılı büyük haritaya ilerledim hızla. Parmaklarımı haritanın üzerinde gezdirirken nereye gitmiş olabileceğini tartıyordum kafamda.

''Bu kadar kısa zamanda ülkeden çıkmış olamaz. Yakın köylerden birindedir. Tüm gümrük kapılarını kontrol etmeni istiyorum.''

Emirlerim Gray'in kaslı bedenine çarptı sertçe. ''Natsu. Giden birini geri getirmek için uğraşamazsın. Bu onun tercihi. Saygı göstermek zorundasın. Ayrıca sarayda çok fazla şifacı var. Birinin yokluğu çok bir şeyi değiştirmeyecek biliyorsun.''

Değiştirecekti.

Odama gelip beni tersleyen ve her fırsatta ölmemi söyleyen bir sarışın olmayacaktı artık etrafımda. Kısa sürede beni kendine bu kadar alıştırmasına kızarken parmaklarım haritanın üzerinde dolaşmaya devam ediyordu.

Açık kapıdan gelen adım seslerinden sonra kulaklarıma dolan tanıdık sesi umursamamaya çalıştım.

''Natsu? Bugün başkente ineceğimizi söylemiştin. Hazırlanmamışsın bile. Yine unuttun değil mi?''

Sitem dolu sözleri sinirimi tetiklerken kendime hakim olamamıştım.

''Şimdi değil Lissanna!'' Gereğinden yüksek çıkan sesim yüzünden lila rengi elbisesinin eteklerini tutup birkaç adım atmıştı geriye korkuyla.

''Majesteleri bugün iyi değil leydim. Başka bir zaman uğramanızı isteyeceğim.''

Gray yavaşça Lissannayı kapıya doğru yönlendirirken topuklularını sert bir şekilde zemine vurmuş ve çatılı kaşları ile bana bakmaya başlamıştı.

''Lucy yüzünden değil mi?''

Keskin kelimeleri kulaklarımı doldurduğunda şaşkınlıkla ona dönmüştüm. ''Sen nereden biliyorsun?''

Sert adımlarla bana yaklaşıp aramızda birkaç adım bıraktığında ellerini beline dayadı be mavi gözlerini gözlerime dikti.

''Baloda babamı gördükten sonra sabah korkup odasına gittim. Çoktan gitmişti. Zaten onun burada duracağını düşünmen bile saçmalık.''

Gözlerimi gözlerinden çekip birkaç adım attığımda hızla kolumu kavramış ve bakışlarımı çekmişti üzerine.

''Neden onun gibi birisi için bu kadar sinirleniyorsun? Benim kuzenim olmasına rağmen ben bu kadar sinirlenmiyorum. Çünkü o her zaman özgürlüğü isteyen bir kızdı. Onu büyük ve ihtişamlı bir sarayda tutamazsın.''

Birkaç adım attı ve aramızdaki mesafeyi kapattı.

''Şimdi hazırlanıyorsun ve beni başkentte indiriyorsun. Yoksa krala gitmekten çekinmem.'' Uzun parmakları ceketimin yakasını düzelttikten sonra parmak uçlarında yükselip küçük bir buse bırakmıştı yanağıma.

Dik duruşu ve sert adım sesleri ile birlikte odadan çıktığında kendimi sertçe koltuğa attım.

''Gerçekten istediğim hayat bu mu?'' Mırıltım hala odada bulunan Gray'e ulaştığında sessizce yanıma adımlamış ve karşıma oturmuştu.

''Hangimiz istediğimiz hayatı yaşıyoruz ki Natsu? Bu kaçamayacağın bir şey. ''

''O kaçabiliyor öyle değil mi?'' Luce'yi kastetmemle derin bir nefes vermişti.

''Kaçtığını sanıyor sadece. Kaçamazsın Natsu. Benim bulunduğum statü yüzünden Juvia'dan vazgeçtiğim gibi senin de ondan vazgeçmen gerek.''

Kafamı geriye atarken hafifçe mırıldandım. ''Ben ona aşık değilim.''

Gürültü ile ayaklanıp kapıya ilerlerken sessizce eklemişti.

''İşte bundan da kaçamazsın.''

Kocaman odada bir başıma kaldığımda derin bir nefes aldım içime. Sadece ilgimi çekmişti. Diğer kızlar gibi peşimde dolanmıyordu. Kim olduğumu ve hangi statüde olduğumu umursamadan benimle konuşabiliyordu. Hatalarımı yüzüme hiç çekinmeden vuruyordu. Sırf bulunduğum konum yüzünden bana yalan söyleyen onlarca insandan farklıydı.

Kafamı işlemelerle süslenmiş tavana çevirdiğimde hafifçe mırıldanmıştım. ''Nerelerdesin Stella? Aynı gökyüzünün altına olduğumuzu unutma. Eninde sonunda aynı gün parlayacağız bu büyük yeryüzünde.''


MEI STELLA-NaluTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon