AŞKIN MANSUR HALİ/ Bölüm:12

8.5K 670 35
                                    

Huzur…

Bu kelime artık farklı bir manaya geliyordu Mansur için. Huzur, Lara’nın bacaklarında uyuyakalmasıydı artık. Ya da Sophia’nın mutfakta kalan bardakları yıkamasıydı. Ya da hep beraber yapılan bir sabah kahvaltısıydı huzur.

Esved’in düğününden sonra biraz kafalarını dağıtmak için Abant’a gelmişlerdi. Zor zamanlar yaşamışlardı birlikte, Esved’le hayatlarının en büyük imtihanlarından geçmişlerdi. Hala sonucu bilemiyordu gerçi. Bütün uğraşlarına rağmen hatırlamıştı kardeşi geçmişini ama beklediği kıyamet kopmamıştı.

Bunun en büyük nedeni o küçük kadındı elbette. Lumina minik ellerinden beklenmeyecek bir güçle yakalayıp dizlerinin dibine çivilemişti kocasını. “Benimsin!” demiş ve kendi hükmünü kabul ettirmişti aslana. Demek ki aşk, kendisini taşıyan bedene manevi bir güç veriyordu ve bu güçle küçücük bir kız dağlar gibi bir adama hükmedebiliyordu.

Sophia ile onun arasında eksik olan bu muydu acaba? Hangisinin aşkında delikler vardı? Eğer olmasaydı çok havalanmaz mıydı gönül yelkenleri? Ne kadar çabalarsa çabalasın tutmayan bir maya vardı sanki elinde. Kadın, bu denli yıpranmamış olsa, bir şansları olabilir miydi acaba?

Kadının bütün beyazları kanlı eller tarafından yok edilmemiş olsaydı, hesapsızca koşar mıydı kollarına? Neden o da Lumina gibi sahip çıkmıyordu aşkına? Hep koşan, didinen,  uğraşan neden Mansur oluyordu?  Gerçi hep koşardı Mansur, hiç yorulmazdı ama kadın ona hiç açmıyordu ki kapılarını. Hiç buyur etmiyordu ki gönül hanesine. Ne diyordu şair;

*“Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.”

Kadın, onun hikayesinde başrol olamıyordu hiç. Şirin, Leyla, Aslı… Kısacası “aşık” olamıyordu kadın.

Bir buse ile yaklaştım sanırken, bir anda fersah fersah uzaklaşıyordu ondan. Tam bayram edecekken ruhu, eteklerinde eteklerin de fırtınaları sürükleyerek yerle bir ediyordu gönlünü.

Esved, dışarı çıktığından beri balkonda dikiliyor ve düşünüyordu Mansur. Mehmet de hemen yanında oturmuş, sessizliği paylaşıyordu onunla birlikte. Sevmişti bu adamı. Sukutu paylaşmayı bilen adamlardan iyi dost olurdu.

Esved, gideli epey olmuştu. Bu kadar uzun süre yalnız kalmasını istemiyordu Mansur. Hikmet denilen insan müsveddesi hala gözükmemişti ortalıklarda. Her an bir pislik yapabilirdi. Düşünceler içinde dolaşırken, bir den ormandan gelen silah sesiyle irkildi;

“Düşman”

“burada”

“Hakkını”

“Helal et!”

Doğru mu duymuştu? Kardeşi hakkını helal etmesini mi istiyordu? Eski bir racondu bu, Besim Babaları öğretmişti. Esved’den başkasının olması mümkün değildi. Hemen içeriye doğru koştu. Mehmet ne olduğunu anlamasa da silah sesinden yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anlamıştı. Besim Babada silah sesini duymuş salona geliyordu.

Hızla yanına gelip kollarını kavradı Mansur’un;

“Ne demek hakkını helal et Mansur. Dışarıda ki kim?”

ESVEDWhere stories live. Discover now