49. Kırılma~

20.7K 1.1K 186
                                    

Soluksuz bir şekilde koşuyordu adam. Bir ağacın korumasında çömeldi bir anlığına. Bakışlarıyla etrafını izlemeye başladı. Karanlık gözlerine doluşuyordu sanki. Yönünü tayin edebilmek için yıldızlara bakmak istedi ama ağaçlar görüşünü engelliyordu. Alnındaki teri sildi elinin tersiyle. Boğazı kurumuştu.  Yaklaşan sesleri duyduğunda , bir gayret yeniden ayaklandı.

 

 

 

 

 

Bacağı artık iyiden iyiye isyan bayrağını çekmişti. Kolu da ona katılmak için dakikaları sayıyordu belli ki. Orman siyah bir şal geçirmişti üzerine. Karanlık yavaş yavaş koyulaşmaya başlıyordu. Arkasındakiler kah yaklaşıyor kah uzaklaşıyorlardı. Arada sırada çatışma sesleri geliyordu. Belli ki onu takip eden şerefsizler arada canlarıyla karşılaşıyordu. Kimse düşmemiştir inşaa’Allah diye geçirdi içinden. Bu gece bu ormandan bir kurban vererek çıkacaklarsa bu o olmalıydı, başkası değil.

Soğuk hava ciğerlerini yakıyordu, kaç gündür buradaydılar ama havanın akşamları bu denli soğuduğunu fark etmemişti Esved. Oysa şimdi iliklerine kadar sokuluyordu. Durdurulamaz bir iki öksürük firar etti dudaklarından. Sessiz olmalıydı ama durduramamıştı kendisini. Elinin tersiyle ağzını kapattı.

Çirkin bir kahkaha atmak isterdi oysa. Ölüm onun için geliyordu. Hissediyordu… Tam zamanı be! diye hayıflandı içinden. Tam yeniden başlayacakken, tam bembeyaz ipek bir şala saracakken, bahtının karasını… Olmamıştı be!

Babası geldi bir an aklına acaba ona “Esved” derken aklından neler geçiyordu. Babası o zamandan ön görebilir miydi kaderini. Sanki ömrünü bir film şeridinde izlemiş ve gözlerinin önünden geçen sahneler için uygun bir başlık koymuştu. Esved “zifiri karanlık” ismiyle müsemma bir ömür yaşamıştı gerçekten.

Dizine saplanan bir sancıyla duraksadı bir anlığına. Devam etmeliydi ama bedeni ona itaat etmiyordu artık. Sesler geliyordu arkasından. Ölüm, böyle gürültülü mü gelirdi?

<< ~~~~~ >>

Devran gözlerini kapattı. Zaten etraf amansız bir siyaha bürünmüştü. Can kardeşi oralarda bir yerdeydi. Bulmalıydı onu. Kurda kuşa yem edecek canı yoktu artık ömür heybesinde. O üç can satmıştı o pazarda, bir yenisine daha gücü yoktu.

Yanındaki Mansur’un homurtuları ilişti  kulağına. Kendi kendini öldürüyordu Masnur, Esved’i bulamadıkları her saniye. Her dakika bir kırışık bırakıyordu göz kenarlarına. Her dakika ömrüne eksi yazılıyordu. Besim Baba, Mehmet’i alıp sağ tarafa gideli yarım saat olmuştu. Hala kimse ulaşamamıştı Esved’e.

“Abi! Nerede kardeşim!”

“Sakin ol civanım! Bulacağız!”

“Abi Esved kanıyor Abi! Benim sol yanım yanıyor Abi!”

ESVEDWhere stories live. Discover now