AŞKIN MANSUR HALİ / 14. Bölüm

7.6K 654 108
                                    

Lumina’nın evinin alt katında oturuyorlardı Sophia ve Mansur. Birbirine çevrilmiş iki kanepe de yüz yüze bakıyorlardı da göremiyorlardı birbirlerini. Dünyada yüz yüze bakan iki insanın birbirini görememesinden daha acı bir şey yoktu o an onlara göre. Kalplerinde yanıp kor olmuş o acıdan daha can yakanı yoktu.

Karşısındaki adamın ulaşılmaz bakan gözlerine dikti gözlerini kadın. Hep ona koşan göz bebeklerine ne olmuştu böyle. Adam, bir adımını onun adımına eklerken, şimdi kaçıyordu ondan fersah fersah. Adamın, güneşinin önüne bahtın kara bulutları kümelendiğinden beri, gözleri görmez olmuştu kadını. Bocalıyordu kadın, adamın bu amansız tavrı karşısında.

Mansur, Sophia’nın tüm duygularını okuyordu gözbebeklerinden ama cevap verecek mecali yoktu. Anlıyordu sıkıntısının nedenini ama… İşte o ama, ömrünün tüm özeti gibiydi. Mansur’un, yüreği Esved’den sonra içi boş bir kabuk haline gelmişti. Öyle bir bozuluştu ki yaşadığı, benliğinde Mansur olmaya dair ne varsa, kaybolup gitmişti, Esved’i yitirdiği o uçurum kenarında. Gören, duyan ama hissedemeyen, garip bir varlığa dönüşüyordu günden güne. Farkındaydı her şeyin, seslerin giderek boğuklaşmaya başladığının, bir ikisi hariç, etrafındaki kişilerin gölgeden siluetlere dönüştüklerinin, içinde bir yerlerde, yavaş yavaş deri değiştirdiğinin…

Biliyordu bilmesine ama önüne çıkmak istemiyordu bu gidişin. Tam tersine, sona ersin, dağlar yürütülsün, yeryüzü altüst edilsin de, sonunda yalnızlığıyla baş başa kalabilsin istiyordu. Mansur, aslında ölmek istiyordu da, bunu kendisinden bile saklamaya çalışıyordu.

Dünya ile arasına çektiği o puslu perdeden ona ulaşan seslerden birisi değildi ne yazık ki Sophia. Nedense kadın ona bir türlü ulaşamıyordu. Mansur’un gözleri onu görmemek de inat ediyordu. Belki üzerinde biraz düşünse, nedenini bulabilirdi ama Mansur, Sophia’ya ulaşmak istemiyordu.

“Mansur…” diye fısıldadı Sophia, dudaklarından firar ediyordu, nefesiyle birlikte bütün can kırıkları.

Başını olmaz der gibi salladı Mansur,

“Git…” dedi sadece. Gitsin istiyordu delice…

Göz yaşları yanaklarından akarken kalktı kadın mecalsizce yerinden. Son bir bakış bağışladı adamın kara bulaşmış yeşillerine. Yalvardı gözleriyle, al beni diye bağırdı içinde bir şeyler… Adam duyamadı bir tek hecesini bile…

~~~~~ <*> ~~~~~

Sophia, gittikten saatler sonra, evin iki münzevisi kendi odalarına çekilmişti. Lumina, akşamdan beri dönen başını ve bulantısını saklamayı başarmıştı Mansur’dan ama artık dayanamaz hale gelmişti. Çok üzgündü Mansur, birde kendi derdini bulaştırmak istememişti ona. Ağabeyi bir şeylerden şüphelenmişti gerçi, doktora gidelim diye tutturmuştu bütün akşam. Bu saate kadar ikisinden de kaçmayı başarmıştı.

Midesinden yükselen safrayı daha fazla tutamayınca koşarak banyoya ilerledi. Kapısının açıldığını duyan iki adam da sanki kapının önünde bekliyorlarmışçasına koşup yanına gelmişlerdi. Midesinde ne var ne yok çıkarırken bir yandan da ağabeyini dışarı ittirmeye çalışıyordu. Ama Laysender inatla yanına çömelmiş saçlarını yüzünden çekip toplamaya çalışıyordu.

ESVEDWhere stories live. Discover now