45. Dilenci~

23.7K 1.1K 231
                                    

Siyah minibüs yolları obur bir iştahla yutarken, arabanın içindekiler camdan onları selamlayan titrek görüntüleri izliyorlardı. Konuşmuyorlardı… Neden? Kim bilir? Belki herkes içinden konuştuğu için ya da kimse sessizlikten daha anlaşılır bir cümle kuramayacağı için.

Arabadaki her bir ruh, kendi içi savaşını veriyor olabilirdi o anlarda. Birisi hariç. Lara, aklında kalbinde ne varsa aynı salisede diline aksettiriyordu hepsini: “Hiii Esved! Baksana!Orada bir kuzu göydüm ki ben! Alalım mı onu?!”  “Aaa bu yol nereye gidiyoymuş Lumi? Pamuk şekerden ev vardıya masalda orası mıymış?” “Mansuy! Ayabayı hıslı süymesene göremiyorum ki ben kuzuları!” “Mehmet! Sen polis misin? Hani silahı olanlardan? Yıza Baba gibi yani.”

Küçük kızın sorularına verilen kısa yanıtlar hariç başka bir muhabbet edilmiyordu aslında. Lara sonunda uykunun kollarına uğurlandığında sukut daha bir koyulaşmıştı sanki. Bu koyu sessizliğe dayanamayan Besim Baba, direksiyondaki Mansur’a seslendi.

“Oğlum Mansur! Cd çaları başlat bakayım.”

 

Mansur dudağında bilmiş bir tebessümle uzattı parmağını, yanında oturan Esved’le kesişti gözleri, ikisi de adları gibi biliyorlardı hangi şarkının çalacağını. Nitekim bekledikleri gibi de oldu. Bir anda arabesk notalar kaplamıştı arabanın havasını. Kadın içli sesiyle söylüyordu her zaman ki gibi:

“Sevmek çok zormuş 
Sevmemek çok zor 
Sevilmemek çok zor 
Sevdim ama sevildim mi 
Bilemiyorum …”

“Benim için yazılmış” diye geçirdi içinden Mansur. Sevmek çok zordu gerçekten ama sevilmemek kadar değil. Mansur sevmişti ama sevilmiş miydi? Gerçekten bilemiyordu…  Dikiz aynasından dalgın gözlerle camdan dışarı bakan maralını süzdü bir saniyeliğine. Kadın Mansur’un bütün hayallerini kirpiklerinde taşıyordu.

“Ağlamak çok zor 
Ağlamamak çok zor 
Ağlayamamak çok zor 
Her gün seni kaderimden dileniyorum”

“Ağlayamamak ne kadar zor gelip de bana sorsunlar” diye hayıflandı içinden Sophia. İçinden geldiği gibi ağlayamamak ne kadar da zordu. Ağlamak istiyordu Sophia… Ama Mansur’un omzuna işlensin gözyaşları istiyordu.  Lumina aklına geleceğe dair umutlar ektiğinden beri, Mansur’lu günler doluşuyordu en gizli düşüncelerine. Son bir kez ağlamak istiyordu Mansur’un kanatları altında ve sonrasında korkusuzca süzülmek aşkın diyarında… 

“Bir dilenciyim senden aşkı dilenen 
Her fırsatta hor görülüp belki gülüp alay edilen 
Bir dilenciyim geleceğini bilmeyen 
Senden ne para ne pul nede acımanı bekleyen”

“Sadece birkaç gün olsa bu cümleler aynı beni anlatıyordu”  diye fısıldadı kalbine Mehmet. Maviş’inin başkasına uçurduğu pembe kalplerinin altında geziniyordu, hiç değilse gölgeleri tenime değsin diye. Oysa şimdi anlıyordu ki Umut onun için hiçbir zaman aşk değilmiş. Yine canıydı Umut, yine tek teline zarar gelsin istemezdi ama aşık değildi ona.

ESVEDOù les histoires vivent. Découvrez maintenant