51. BÖLÜM

38.9K 3.2K 1.8K
                                    

"Bu kadar güzel olman haksızlık. Bu kadar güzel olup da bana gelmense ne büyük şans..."

▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

Koltuğun koluna dirseğimi bastırmış, yüzümü elime yaslamış, abimin söylenmelerini ve poğaçaları götüren Baha'nın çıkardığı sincap gibi sesleri dinlerken, hücrelerim beni bu ortamda bırakıp tüyen Arşın'a ne hediye alacağım gibi büyük bir problemi masaya yatırmış, hummalı bir tartışmaya girmişti.

İç çekip iki bin iki yüz kırk altıncı kez aynı soruyu soran abimi onaylamak için başımı salladım. İlk başlarda olayı anlatmaya çalışmıştım ama kulaklarını sözlerime tıkadığı için çabalarım boşa gitmişti, salmıştım ben de.

"Biliyordum Yüsra'nın bir şeyler sakladığını," dedi tekrar. "O gereksizin olduğunu düşünemedim çünkü ne işi var kardeşimin nişanlı biriyle?"

"Nişanlı değil ama seni mi kıracağım? Öyle olsun," diye mırıldandım. Zaten duymuyordu.

"Sonunda geldim, geldim ama kaçtı it." Oturduğum koltuğun birkaç adım ötesine çizdiği hayali çizgide ilerleyip, geri dönerken ellerini arkadan bağlamıştı. Bu cümleden sonra işaret parmağını sallaya sallaya yürümeye başladı.

"Allah razı olsun," dedi Baha ağzı dolu dolu. Mutfağa buz torbası almak için gittiğinde poğaçaların olduğu tabağı da kendiyle birlikte getirmişti. Buradaki yemek masasına yığdığım kitaplarımı eliyle şöyle bir kenara itip tabağı için yer açmıştı. Bir yandan kafasına buz torbasını bastırıyor, diğer yandan poğaçaları kıtlıktan çıkmış gibi midesine indiriyordu. "Sen de olmasan biz ne yapardık Alpoş? Bekçi köpeği gibi koruyorsun bizi. Tam zamanında geldin de o erken gitti. Dedim ama ben karpuz keseceğimizi, beklemesini. Acelesi varmış."

Abim onu da dinlemezken konuşmasına yeni bir poğaça almak için ara vermişti. Arşın'ın bana poğaça aldığı ikinci seferdi ve bir ısırık almak henüz nasip olmamıştı.

Poğaçaları Baha'nın yediğini söylediğimde yüzünde oluşacak ifadeyi düşünüp keyiflendim biraz ama çok kısa sürdü. Kahvaltı yapmadan gitmişti, aç aç çalışacaktı. Dudaklarım büküldü.

"Oha!" diye bağırarak dikkatleri üstüne çekti Baha. Abim bile sonsuzluğa uzanan konuşmasına ara vermişti. "Oha!" dedi bir kez daha. Bir tanesi şaşkınlığını açıklamaya yetmemişti. Elindeki poğaçaya şimdiye kadar yediği en leziz şeymiş gibi bakıyordu.

"Ne oldu?" diye sordu abim kaşlarını çatıp.

Baha hevesle dudaklarını yalayıp buz torbasını masaya koydu, elini ağzına götürüp siyah bir şey çıkardı. "Zeytinli poğaçada zeytin var," diye duyurdu kanıtı havada sallarken. Gözlerimi devirdim.

"Beyin yoksunu," dedi abim iğrenerek ama bir sandalyeye oturdu. "Hangisi zeytinli?" Baha'nın gösterdiği poğaçadan kocaman bir ısırık kaldı. Onun ağzına da zeytin gelmiş olmalıydı, kaşları havalandı. "Nereden geldi bunlar?"

"Arşın getirdi," dedim ve değişen yüzünü büyük bir zevkle izledim. Önce hızlı çiğnemeleri yavaşladı, sonra gözleri parlayarak baktığı poğaçaya düşman gibi bakmaya başladı. Onu tiksinerek masaya bırakacak gibi oldu, vazgeçip daha büyük bir ısırık aldı.

"Seninle kahvaltı yapma hayalleri mi kuruyordu kıçımın dibinde biten ot?"

"Kıçının dibinde biten ot mu?" Düz düz baktım. "Ne diyorsun abi, ya?"

BOY HIRSIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin