24. BÖLÜM

41.3K 3.2K 357
                                    

"Seninle buluşmak istiyorum."

▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

"Yüsra?" Telefonun hoparlöründen Arşın'ın seslenişini duyduğum sırada havluyla saçlarımı kurutuyordum.

"Merhaba," diye karşılık verdim masanın üstüne bıraktığım telefona doğru kısa bir bakış atarak. Sonra sesimin pürüzlü ve yorgun olduğunu fark edip boğazımı temizledim ve tekrar denedim: "Merhaba!"

En az ilki kadar kötüydü.

"İyi misin?" diye sormak konusunda oldukça haklıydı o yüzden. Aynadaki yansımama bakıp bunu on ciddi saniye boyunca düşündüm.

Gözlerimin altı şişmişti ve rengim soluktu. Üstümde henüz sadece havlu vardı, zaman kazanmak için duştan çıkıp da beş gündür tek tük mesajlarla geçiştirdiğim Arşın'ın aramasını gördüğümde onu aramış, sesi hoparlöre almıştım. İki işi bir arada yapıyordum çünkü gözlerimden dışarı fırlayan bir endişeyle doluydum. Harcadığım her saniye için pişman olmayı çoktan geçmiş, kuyruğumu bacaklarımın arasına sıkıştırıp endişeyle o zamanı geri getirmeye çalışıyordum. Soruları daha hızlı çözüyor, daha çok yanlış yaptığımda kendime kızma işini bile kısa tutuyordum. Derslerden fazlasını düşünmüyordum, düşünmek istemiyordum. Takvim kağıdının üstüne çizdiğim her çarpı beni o güne daha çok yaklaştırıyordu. Yarındı. Bu kadar yakınken kendime ayırdığım anlar daha çok canımı yakıyordu.

Onun dışında iyiydim.

"Evet," dedim basit bir şekilde. "Sorduğun için teşekkür ederim, sen nasılsın?"

"Sorduğum için teşekkür mü edersin?" diye sordu garipseyerek. Kaşlarını çatıyordu, görmüyordum ama biliyordum. Kesinlikle kaşlarını çatıyordu. Cevap vermeyip kısa olduğu için kuruması kolay olan saçlarımı nemli bırakıp, yatağın üstüne bıraktığım kıyafetleri üzerime geçirmeden önce kısaca vücudumu da kuruttum. "Ciddi ciddi soruyorum Düş Gözlü: İyi misin?"

"Öyleyim," dedim yine pürüzlü çıkan sesimle. "Birkaç gündür seninle konuşamadığım için özür dilerim ama ders çalışıyordum."

"Sesin uzaktan geldiği için mi bu kadar hasta geliyor?" diye sordu. Sorularla fazlasıyla boğuşurken bundan sıkıldığım için bir saniye beklemesini söyleyip hızlıca giyindim.

Telefonu kulağıma yasladım. "Tamamdır, artık yakından gelmesi lazım." Yine boş durmayıp etrafı toplamak için telefonu kulağımla omzumun arasına sıkıştırdım.

"Hâlâ hasta geliyor," dedi sıkıntıyla. "Sorunun ne olduğunu anlatacak mısın yoksa böyle robotik bir şekilde konuşmaya devam mı edeceksin?"

"Öyle yapmıyorum." İtirazım boşunaydı. Havluları peteğin üstüne serdim. "Sorun yok, sadece ders çalışıyordum."

"Bana günde yirmi saat ders çalıştığını söyleme." Dudağımı büzdüm, neredeyse doğru bilmişti.

Dört saat uyuyordum ama uyanık olduğum her zaman ders çalışmıyordum. Yemek yiyip su içiyordum, tuvalete gitmem ya da banyo yapmam gerekebiliyordu. Okulda da hocalar her zaman ders çalışmama izin vermiyordu, zaten bildiğim konuları dinlemeye zorlayarak zamanımı harcıyorlardı. Bunun dışında dinlenmeden çalışmak gibi mükemmel bir yeteneğe sahip değildim.

Keşke yirmi saat çalışabilseydim...

"Beni neden aradığını söyleyecek misin? Ders çalışmaya devam etmem lazım." Yatağı da düzelttiğimde telefonu tekrar elime aldım.

Onunla bu şekilde konuşmaktan nefret ediyordum ama bir tür transa girmiştim, annemin söylediği sözlerin yönetildiği bir dünyaya dalmış gibiydim. Bu sırada yapmam gereken tek şey ders çalışmaktı. Sonra daha çok çalışmak ve daha çok çalışmak...

BOY HIRSIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin