6. BÖLÜM

77K 5K 2.2K
                                    

"Niye kırık ruhlusun kalbine sığınmak için can attığım?"

▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

Öğrenciler tatilleri severdi. Öğrenciydim ama tatillerden nefret ederdim. Evden çıkmak için bahane bulmakla uğraşmak zorunda kalırdım. Babam her şeyi bildiği hâlde onun içi daha çok daralmasın diye bahanelerimin inandırıcı olması için kafa patlatırdım.

Sömestir tatili gelmişti ve nefes almak için bahane bulma vaktiydi. Tatilin ilk gününde saat tam altıda uyandığımda, diğer günlerden farklı olarak yatağımda oturup bahaneler düşünmeye başlamıştım bile.

Okul başlarında herhangi bir kurs merkezine gitmem teklif edildiğinde reddettiğim için kendimden nefret etmek bu zamanlarda daha kolay oluyordu. Seneye üniversiteye hazırlanacağımız için tatillerde antrenmanlar olmayacaktı, bu bahane de işe yaramazdı. On beş gün boyunca arkadaşlarımla dışarıda olacağımı da söyleyemeyeceğime göre...

Bitmiştim.

Yatağın içinde sola döndüm, elbise dolabındaki aynadan yansımama bakıp kendime acımaya başladım. Bunu hep yapardım. İnsanlar motive olmak için ufak nedenler bulurdu, benim yerin dibine girmek için bir şeyler aramama gerek yoktu. İllaki neden bulmam gerekiyorsa da dış görünüşüme saldırırdım.

Boyumun kısa olması bence bu nedenlerin başında geliyordu, iki karışlık küçücük bedenimle yerin dibine girmek daha kolaydı.

Bunu kendime neden mi yapıyordum? Çünkü daha iyi olmak için hırslanmak gerekiyordu, dipte olduğumu düşünmek yükselme arzumu kamçılıyordu.

Telefonun alışık olduğum titreşim sesi yastığımın altından boğuk bir şekilde yükseldiğinde ona bakmak yerine ayağa kalkıp odadan çıktım. Ellerimi ve yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçalamak için yeterince geç kalmıştım. Babam altı buçukta işe gitmek için hazırlanmaya başlıyordu ve annem kahvaltı hazırlamadığı için o uyanmadan kahvaltısını hazırlamam gerekiyordu. Okul olduğu zamanlarda ona kahvaltıda eşlik ederdim ama tatillerde uyuduğumu düşünmesi için odama geçerdim.

Uyuduğum söylenemezdi. Uyku düzenim de diğer her şey gibi kesin sınırlarla çizilmişti. Dakik bir insandım, çok dakik bir insandım.

Tuvalette ve banyoda işlerimi halledip mutfağa yürüdüm ve kapısını kapatıp kahvaltı hazırlamaya başladım. Diyabet hastası, şeker sevdalısı babama reçelden, baldan uzak sağlıklı bir kahvaltı sofrası hazırlamak en fazla yirmi dakikamı alırdı. Her gün ayırdığım bu yirmi dakika ona olan sevgimi göstermek için seçtiğim basit bir yoldu. Bazı zamanlarda kahvaltı sofrasını gördüğü zaman yüzünde oluşan güzel gülümsemeye şahit olurdum ve o, bana ne kadar doğru bir yol seçtiğimi kanıtlardı.

Dün gece partide çalan şarkılardan birini dilime dolayıp domatesleri eşit, küçük parçalara ayırdım. Takıntılıydım, yaptığım işin kusursuz ya da en az kusurlu olması için çok çabalardım.

Bu yüzden eşit olmayan parçaları hep yaptığım gibi tabağa koymayıp yedim.

Hızlı geçen yirmi dakikanın sonunda kirlettiğim birkaç bulaşığı yıkadım. Çiçek sulama kabına su doldurup balkondan misafir odasına aldığımız çiçekleri suladım. Onlara sevgiyle dokunup, birkaç gizli şey fısıldarken yatak odasının kapısı açılıp kapandı. Sulamayı bitirip kabı çiçeklerin yanına koydum ve odadan çıktım. Babam da tam bu sırada tuvaletten çıkıp banyoya gitti. Kapı önünde beklerken, su sesini dinleyip olduğum yerde zıpladım.

"Günaydın!" dedim banyodan çıkan babam ıslak kirpiklerinin altından bana uykulu uykulu bakarken. Sesim hep olduğu gibi neşeyle çıkmıştı dudaklarımın arasından ve bu onu gülümsetmişti. Gülümsemesinden güç alıp kocaman gülümsedim ve pijama üstünün eteklerini tutup aşağı eğilmesi için çekiştirdim. O iyice genişleyen gülümsemesiyle küçük kızının isteğini yerine getirip eğildi, yanaklarından öptüm. "Kahvaltı hazır," dedim ondan ayrılırken. "Kepekli ekmek kalmamıştı, beyaz ekmek koydum sofraya ama çok yeme baba. Ben bugün fırına gidip alırım en tazesinden."

BOY HIRSIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin