karmaşa Bölüm 8

5.4K 135 20
                                    

Evet mllet çok bekletmedim sizi ve bomba gibi bir bölümle daha geldim..:D mediadakiler Eren ve Timuçin..sizde beni votelerinizden ve yorumlarınızdan eksik bırakmadan, paylaştığım müzikle birlikte okuyun,,:P öpüldünüz çüzzzzz..:D

Gümüş bir kurşun son verir miydi  hayatlara? Verirdi. Ama yalnız kurşunla sonlanmazdı yaşamlar çünkü ölmenin çok çeşitli yolları da vardı. Nefes alan herkesin yaşadığını zannetmiyordu. Tıpkı kendisininde yaşamadığı gibi.

    "Baba, baba yapma yalvarırım yapma. Böyle olmasını istemedim. Bunu hiç istemedim. Özür dilerim, özür dilerim  biliyorum, Biliyorum  ama elimde değil, olmamış gibi davranmak elimde değil. İşe yaramazın tekiyim biliyorum ama canım yanıyor, canım çok yanıyor ne olur aç gözlerini..."

 Titreyerek gözlerini açtığında kütüphanede oturduğunu fark etmedi Eren.  Elinde tuttuğu suç ve cezaya fazla mı odaklanmıştı?  Suç ve ceza,, yanlış ve doğru.  Tıpkı gece ve gündüz gibi. Terlemişti, uzun zamandır bu kabusu görmüyordu.   Daha kolay olur zannetmişti fakat giderek daha fazla zorlaşıyordu. Masanın üzerine yaslanıp, çenesini kitabının üzerine dayayarak perçemlerinin arasından  önündeki kızı yiyen kuzguna dikmişti gözlerini. Bir süre sonra derin bir nefes alarak geriye yaslandığında bu manzaradan gözlerini ayıramadığını fark etti.. Küçük biran Timuçi'nin de gözleri Eren'e kaydığında bir gözünü kapayıp açarak önüne dön der gibi hareket çekti. Bu duruma  gülümseyerek başını çevirdi Eren.

       Komik mi zannediyordu kendini acaba?  Başını çevirip gideceği sırada telefonun çaldığını fark etti.  Arayanı gördüğünde suratı asıldı. Bu gece kendisini bekliyor olacaktı.  Elini uzun saçlarının arasından geçirerek ofladı.  Son zil çaldığında  Alper 'le vedalaşıp çıkışa yöneldi. Başlarda  haz etmese de kendisinden fena bir çocuk sayılmazdı. Kapıda kalemini düşürdüğü sırada yere eğildi. Tam o anda ani bir acı hissetti. Biri saçından tutup kaldırmıştı Eren'i,, ne olduğunu anlaması birkaç saniyesini aldı. O anda eli sopalı bir kaç serserinin  üzerine geldiğini fark etti.

Ne olduğunu anlamaya çalışırken saçından tutan adamın böğrüne dirseğini geçirdi ve son bir hamleyle sırtından atlayarak sola doğru koşmaya başladı.  O koştukça diğerleri peşinden geliyorlardı. Dertleri neydi bunların?  Yoldan geçen yoğurtçunun yanından hızla geçerek merdivenlerden atladı ve köprü altına doğru koşmaya başladı. Karşıya geçebilirse ileride bir polis karakolu olacaktı. Çıkışa biraz daha yaklaştığını hissettiğinde arkasına baktı  kimsenin olmadığını gördüğünde nefes almak için  durdu. Göğsünü tutarken nefes almaya çabalıyordu. Gözlerinin karardığını fark ettiğinde ise  sıkıca kapayarak saymaya başladı. Lanet olsun, kalp krizi geçirebilirdi.  Nefes alamıyordu. Neyi vardı onun öyle?

Usulca oturup sırtını duvara dayadı ve başını geriye yaslayıp yavaş yavaş nefesini düzenlemeye  çalıştı. Kalkacakken arkasındaki iki serserinin bir anda önüne çıktıklarını fark etti.  İkisinin de elinde sopalar vardı, ayağa kalkarak gözlerini kısıp önündeki iki magandaya baktı:

         "Siz de kimsiniz lan? Kim gönderdi sizi? Ne istiyorsunuz benden?" Diye sordu. Ama öndeki sırıtarak elindeki sopayı yavaşça avucuna  vururken sırıtmaya başladı.

        "Seni." Dedi gülümseyerek.

          "Eğer bana dokunacak olursanız, ananızdan emdiğiniz sütü  burnunuzdan getirtirim. Duydunuz mu beni?"  Derken keskin bakışlarını üzerlerinden çekmiyordu. Ama bu diğerlerinin pek de umurundaymış gibi görünmedi. Önündeki dudaklarını ısırdı ve korkuyormuş gibi usul usul ilerlerken:

Ölümcül Saplantı (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin