Final Bölüm 71

1.9K 54 40
                                    

Selamlar..:) Her güzel şeyin bir sonu olur derler..:) Ve geldik bu güzel kurgumuzun sonuna, bu yapımda emeği geçen kendime eh be amma beklettin insanları diye söylenirken..-_-

siz sevgili okuyucularıma da mutlu bir hayat sürmenizi dilerim..:)

Zamanınızı sakın ola boşa harcamayın

Mutlu kalın efenim..:)

**********************

Her gün biraz daha gecikiyordu insan bir şeylere. Gecikmemek adına hızla koşarken bile. Gelecek olanları bekleyerek gecikiyor, susarken gecikiyordu. Peki insan, ne vakit yakalardı gerçek zamanı? Bunun bir tanımı var mıydı? Önemli miydi? Bazı şeylere geçte olsa kavuşmak değil miydi önemli olan? Hep öyle olmaz mıydı zaten, o kısacık bir anı yaşayıp da hissedemeyeceğiniz onlarca yıla değdiğini bilmek değil miydi? Bu umut bile yeterdi bazen.

"Ayaz." Dedi Eren.. Başını kaldırıp yüzüne baktı diğeri.
"Buraya benim yaşlarımda bir kız geliyor. Oldukça ilginç biri öyle değil mi?" diye mırıldandı onu izlerken.
"Bilmem." Diyerek başını çevirdi Ayaz.
"Biliyor gibisin." dedi Eren. "Eğer ona ilgi duyuyorsan.." . sözünü tamamlayamadan, birden ayağa kalktı Ayaz.
"Kimseye bir şey duyduğum yok benim. Olmayan şeyler düşünüp durma."

"Dinle beni." Dedi Eren susmaya niyetli değildi. "Kimse hayatını bir kutu içinde yaşayamaz. Birilerini tanırsın. Tanımaya ihtiyaç duyarsın. Bu yanlış değil. İnsanız biz başkalarının varlığına ihtiyaç duyarız."

"Kimseye ihtiyacım yok benim." dedi birden.

"Var." Dedi Eren. "Herkesin vardır. Başka insanların varlığına, yanında olduklarını bilmene. Bu seni zayıf biri yapmaz. Onlar seni güçlü kılar, her defasında değiştiğini fark edersin. Çünkü insanlar bizi değiştirir. Kimi insanlar tanırsın hayatına bir meltem gibi girer sonra bir fırtınaya dönüşürler. O kimseler en korkutucu olanlarıdır. Kimileri  ise hayatına bir fırtına gibi girer ve zamanla bir melteme dönüşürler. İşte o kız, hayatında tıpkı kıyılarında serinleyebileceğin tatlı bir melteme dönüşebilir." Dedi. "Yapma. Herkesi kendinden uzaklaştırma."

Bekledi Ayaz. Derin bir nefes aldı:"Bunları konuşacak durumda mısın sen?" Derken yüzüne bakmadı. Sessizlik oldu. Bakışlarını yavaşça Eren'e çevirirken onun kendisini izlediğini gördü:
"Ben sadece beni yalnız bırakmadığın için teşekkür etmek istiyorum hepsi bu." dedi usulca.
Yanına otururken, yüzünü tuttu Ayaz. "Benim hayatımda nasıl fırtınalar yarattığını bilebilseydin eğer... İçimin nasıl harabeye döndüğünü." Diyerek onu öptü.
"AYAZ..."
Duyduğu öfkeli sesle durdu ve başını kapıya çevirdiğinde gözlerini kıstı Ayaz. Yine neden gelmişti  dengesiz herif gecenin bu saatinde. Hızla kapıdan içeri girdiğinde bağırmaya devam etti Kuzgun. "AYAZ...Çık dışarı.."
Bir dakika içinde gelen sese başını çevirdi.
"Burası babanın esnaf dükkanı mı lan ne bağırıp duruyorsun öyle?" Dedi bir gölge misali merdivenlerin başında göründü Ayaz. Uzun siyah saçlarının yarısını yukarıdan bağlamış, giydiği salaş kazağın altında siyah bir hakama görünüyordu. Başını kaldırıp yüzüne baktı Timuçin.
"Rahatsız mı oldu veliaht hazretleri. " dedi dişlerinin arasından.
    Gözlerini kıstı Ayaz:"Sen benim rahatsız halimi daha görmedin Timuçin." Dedi. Onun vurdum duymaz haline dayanamayıp derin bir nefes alarak kaşlarını çattı:"İstersen anahtarları vereyim, babanın evi gibi daha rahat girer çıkarsın." derken merdivenlerden inmeye başladı.
"Kes." dedi Timuçin: "Buraya senin zırvalıklarını dinlemeye gelmedim" hırsla solurken: "Eren nerede?" diye sordu.
"Neden kızgınsın Timuçin? Kime kızgınsın? Böyle olacağını bilmiyor muydun zaten. Bana döneceğini. Ne istiyorsun şimdi. Hırsından gözlerin dönmüş eceline mi geldin?" Derken karşısında dikildi. Aniden ona yumruk attı Timuçin. Çenesini tutup şaşkın gözlerle boşluğa bakarken kaşlarını çatarak ona döndüğünde Ayaz, işaret parmağını uzatarak tısladı Kuzgun.
"Bu bana attığın yumruk içindi." Dedi.
"Ateşle oynama Timuçin." Diye hırlarken bir yumrukta o salladı. Diğeri bir adım gerilerken hırsla yüzüne bakmaya başladı.
Ona doğru bir adım daha attı Ayaz. "Bilmediğin bir işe girersen sende bir şeyler kaybedersin. Söyle bakalım sen ne kaybettin?"
"Eren nerede?" Diye sordu bir kez daha Kuzgun. Oldukça kararlı görünüyordu. " Onunla konuşmam gerek."
Önüne gelip yüzüne baktığında bir ölüm meleğini anımsatır gibiydi:"Neden? Bir kez daha yaralamak için mi? Ne sıfatla konuşacaksın onunla?" Diye hırlarken Ayaz, kaşlarını çattı Kuzgun:
      "Kes. Kes sesini.. Masum muşsun gibi. benden farksız mışsın gibi? Sende aynısını yapmadın mı?" Dedi hırsla.
       Nefesi kesildi Ayaz'ın:"Ben." Dedi ve boş gözlerle bakıp bakışlarını yüzüne çevirdi. "Ben onun için cehennemi göze aldım." Derken bakışlarına yavaşça bir keskinlik yerleştirdi. "Peki ya sen Timuçin? Bir erkekle sonuna dek birlikte olabilebilecek misin?" Bir adım yaklaşarak tekrar önüne geldi ve keskin bakışlarla bakmayı sürdürdü." Kendini her iki dünyada da ateşe atabilecek misin?"
"Cenneti hak edemiyoruz madem cehennemi hak edelim." Dedi Timuçin.
"Kesin sesinizi. " gelen sese başlarını çevirdiklerinde merdivenlerde göründü Eren. Beyaz bir gecelik içinde öylesine zayıf görünüyordu ki ne ara bu hale geldiğini anlayamadı Kuzgun. Hayır belki de hiç görememişti.
      Kasmış elleriyle Merdiven başlıklarını tutarken zorla ayakta kaldığı görülebiliyordu. "Canavarlar." Dedi Eren. "Cehennemmiş." Diye mırıldandı öfkeyle. "Ne bilirsiniz siz? İğreniyorum ikinizden de. Ne sandınız, ne olacaktı? Beni öldürürken mutlu mu olacaktınız ha. MUTLU MU kalacaktınız?" Diye bağırırken birden olduğu yere düştüğünde hızla yanına koştu Ayaz. Başını tutarken fısıldamaya başladı Eren. "Ne? Ben, ne... öyle, öyle demek istemedim. Öyle demek istemedim. Ben..."
"Tamam. Şişşt. Geçti. Tamam sorun yok." Diyerek yüzüne bakıp sarılırken onu kucağına aldı Ayaz. Öylece durmuş onları izlerken Timuçin kımıldayamadı. Adeta nefesi kesildi.
"Eren." Diye fısıldayabildi ancak ve hızla merdivenleri çıktı. Kalbinin sıkıştığını hissettiğinde şok geçirdi. Neden? Neden kendisine bir şey söylememişti? Ayaz kapıdan çıkarken gözlerini kaçırdı. "sakın onu ağlatayım deme." Derken yüzüne baktı. "Yoksa ecelin olurum senin." Diyerek merdivenlerden inmeye başladı.
Timuçin öylece beklerken ne yapacağını bilemedi. Zaman etrafında dans ederek dönmeye başladığında adeta beyni durdu. Ne yaptığını fark etmeden bir dakika sonra içeri girdi. Oda oldukça loştu. Başını kaldıramadı bir süre ve ne kadar sürenin geçtiğini bilmediği bir anda kapıyı kapatarak yaslandı. Ona hala bakmıyordu zira nereden başlayacağını bilmiyordu. ikisi de oldukça sessizdi.
"Sen. Ne zamandır böyleydin?" Dedi nihayet.
"Nasıldım." Dedi fısıldayarak Eren."Ne zamandır mı kişilik kayması yaşıyordum?"
"Ne zamandır hastaydın?" Derken yüzüne baktı Timuçin.
"Bilsen ne değişecekti?"
"Neden bana söylemedin?" Sustu. Ona bakmıyordu Eren. Dudaklarını ısırırken boğazına dek gelen yumruyu yuttu.
Bekledi ve bir kaç adımda yanına geldi Timuçin. "Bana neden söylemedin? Bana söylemeyecek kadar mı bir şey hissetmedin? Bir başkasından mı duymam gerekiyordu?  Söyle?"
"Söyleyemezdim." Dedi hırsla yüzüne bakarken Eren. "Söyleyemezdim çünkü hesap etmediğim bir şey oldu." Dedi titreyen çenesini sabit tutmaya çalışırken. " Sana aşık oldum." bu söz ikisi içinde bir şok dalgası yaratmıştı. En başından beri söyleyemedikleri bu kelime ikisininde duraksamasına yetti. Kalbi hızla çarparken başını çevirdi Eren:"Beni böyle gör istemedim."derken derin bir nefes alarak mırıldandı." Seni bunları yaşatamayacak kadar sevdiğimi fark ettim." Deyip gözlerini kapattı. Boğazına dek gelen yumruyu bir kere daha yuttu ve yüzüne bakmadı. "Bu farkındalık beni yiyip bitirdi. Bana her dokunduğunda senden almak istediğim intikam hissi anlayamadığım bir ölçüde başka bişeye dönüşmeye başladı. Bunu bilmek korkuttu beni. Bu ne demek bilemezsin. Bunu bilmek kendimden de nefret etmeme yetti. Birini sevmeye başlamak çok sarsıcı. değiştiğini bilmek korkunç." Derken dişlerini sıktı.
"Yapamadım." Dedi tekrar yüzüne bakarken. " Hayatına her zaman ki gibi devam et istedim. Beni tanımdan önce neyse yine öyle. Evlenip mutlu bir hayat yaşa istedim. Benden nefret ettiğinde herşey daha kolay olacaktı. Neden öğrendin?" Diye öfkeyle bağırırken, yanına oturdu Timuçin..
" Ne diyorsun sen? Dalgamı geçiyorsun benimle? Daha mı kolay olacaktı? Sana söylediğim onca şeyi duymak bütün bunlara değermiydi? Benden çaldığın bunca zamana değdi mi?"
gözlerinden boşalırken yaşları mırıldandı Eren:"Yanımda olursan. Ölmek benim için daha zor olacaktı. Daha acılı, daha sancılı. Beni öyle izlemense bu durumların en kötüsüydü."
Hızla ona sarıldığında Timuçin, onu kendine bastırdı. "Aptal mısın sen? Seni kaybettikten sonra öğrenseydim daha az mahvolmayacaktım. Beni kahrımdan öldürmek mi istiyorsun sen Eren?" Derken yüzüne baktı. Eren'in dudakları ve burnu Kuzgunun dudaklarının yanındaydı.
"Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim affet beni. Tanrı biliyor ya, seni bir kez daha görmeden ölmek, ölmelerin en sancılısı olurdu. Bunu içten içe istesem de söyleyemedim. Sarılamadım sana. Söylediklerim için affet beni. İstemedim. Sevdiğin birinin ölümüne bir kez daha şahit ol istemedim."
"Şişşt." dedi usulca. "Yapma. Yapma sen affet beni." Derken alnını alnına dayayarak gözlerini kapadı. "Sen affet benim gibi bir canavarı. Sana yaptıklarımı, söylediklerimi. Ben. Ben ne diyeceğimi bilemiyorum Eren. Nefesimi kesiyorsun konuşamıyorum. Kelimelerim yetmiyor. Binlerce söyleyeceklerim var sana ama zamanımdan çalıyorsun. Beni affet demekten başka söyleyecek bir şeyim kalmadı."
dudaklarını ısırırken inleyerek acıyla gözlerini kapadı Eren:"Bilmiyorsun sen," Dedi hızla nefes alırken: "Affedilmeyecek şeyler yaptığında bile bunu kabullendiğimi." Gözlerini açıp ona baktı. "Ne yapardın?" Diye sordu. "Zamanın olsa ne yapardın?"
Ona baktı Timuçin. Çenesini tutarken yanağını okşadı.
"Sinemaya giderdik birlikte. Bütün günümüzü harcardık orada. Sonra dışarı çıkarırdım seni. Elini tutar gezerdim bütün caddeleri."
Gülümserken sarıldı Timuçin'e.
"Yapamazdın ama düşüncesi bile eğlenceli." Dediğinde tekrar dudaklarını ısırdı. Kollarından ayrılıp yüzüne baktı. "Bir şey istesem yapar mısın?" Dedi.
"Ne istersen." Dedi Timuçin.
"Öp beni."
Hızla dudaklarına kapandığında Timuçin, nefes alamadığını hissetti Eren. Onu en derin tutkularıyla öptü Kuzgun. Daha önce kendisini böyle öptüğünü hatırlayamadı Eren. Bundan sonra da hatırlamayacaktı. Tek bir kişinin de hatırlayacak olması oldukça üzücü olacaktı. Defalarca öptü dudaklarını tıpkı susuz kalmış gibi. İkisinden de dökülen göz yaşları öpücüklerine tuzlu bir tat bıraktı.
Ayrılırken hızla nefes aldı Eren. Ona baktı Timuçin: "Benim bakır kedim." Diye mırıldandı. Gözlerini kısarken uzun uzun Timuçin'i izledi Eren. Ela gözlerini, beyaz tenini, kızarmış dudaklarını, üzgün yüzünü. İstemiyordu üzülmesini. Parmaklarını uzatıp her zaman yaptığı gibi ona dokunmadan alnından, burnun üzerine getirdi ve dudaklarının üzerinden sürümeye başladığında Timuçin kendini ileri itti. Parmakları onun dudaklarına değince bekledi Eren ve yavaşça okşadı.
"Timuçin." Dedi birden. "Ayaz'ı çağırır mısın?" Anlayamadı Kuzgun ama ona bakarken içinde bir şeylerin koptuğunu hissetti. İstemiyordu ancak yinede ayağa kalkıp kapıya yaklaşırken bağırdı. "AYAZ."
Bir dakika içinde kapıda göründü Ayaz ve koşar adım içeriye geldi. Soran bakışlarını Timuçin'e çevirdi ve içeri baktı. Eren karnını tutarken elini Ayaz' uzattı ve o hızla yanına gelirken bir ayağını yatağın üzerine atarak yüzüne dokundu.
"Bir yerin mi ağrıyor?" Diye sorunca gülümsedi Eren. Gülümserken gözlerinde ki bir damla yaşı da yanağından süzüldü.
"Seni görmek istedim." Diyerek Ayaz'a sarıldı ve ona sarılırken elini Timuçin'e uzattı. "Sen de yanıma gel Kuzgun?" Eren'in gözlerine baktı Timuçin ve bir iki adımda sağ tarafına oturdu. Eren ayrılıp ikisine de bir bir baktı. Hayatını öylesine değiştiren bu iki adama. Şimdi hayatlarını değiştirme sırası Eren deydi. Ayaz'a baktı önce:
" Şairin dediği gibi: gecenin kanat çırptığı derin gözlerin vardı. Senden korkmamak ve sana tutkun olmamak elde değildi. Umursamadan sevmelerin ve sahip olmaların. Deli gibi kızsam da sana, çocukluğumun en güzel anılarını seninle yaşadım ben. Beni korumaların, sahiplenmelerin. Benimle oynadığın zamanlar. En güzel gülüşlerim o zamanlarda kaldı. Onlardan birini sana tekrar veremediğim için üzgünüm. " Dediğinde, derin bir nefes alırken başını eğdi Ayaz. Bakışlarını bu kez Timuçin'e çevirdi Eren:
"Tanrının laneti üzerimizde mi dersi Timuçin? Çok düşündüm. Belki hiç tanışmasaydık yada ben düşmeseydim bir intikam peşine, böylesine tutkulu bir adamı daha tanımasaydım ne olurdu diye? Kader mi dersin her birinin sebebi? Yanlış mı, doğru mu bu sevilmeler bilmiyorum. Ne yaparsam yapayım korumasını bilmiyorum bazı şeyleri. Yada bir öfke ile yapmak istediklerimi sonuna dek götüremiyorum. Ama sen gittiğinde, kayıp gittiğinde ellerimden, ellerimden nefret ettim. Acıttım kendimi, acıttım seni. Beni görebilecek zamanlarını aldım doğru. Sana söyleyemediklerim için de üzgünüm."
İkisinin de elini tutarken geriye yaslandı Eren. Aklının ucundan geçmezdi bir zamanlar nefret ettiği bu iki canavarın ölmeden evvel baş ucunda oturuyor olacakları. Nefret ettiği bu iki adamın şimdi baş ucundan ayrılmalarını istemeyişini. İkisini de kendine çekerken mırıldanarak gözlerini kıstı Eren: "Uykum geldi." Dedi. "Biraz yanımda kalsanız olur mu?" Ayaz yanına uzanırken sağ tarafına Timuçin uzandı. İkisinin de kokusuyla doldu benliği bir eliyle Timuçin'in yüzünü okşarken diğer parmakları Ayaz'ın dudaklarındaydı. İkisi de ona sarılırken ağlamamak için dudaklarını ısırdılar. Onun kokusuyla dolarken bedenleri, bundan sonrasını düşünmenin ve hatırlamanın dünya üzerinde yaşayacakları bir azaptan başkası olmayacağının farkındaydılar...

ON YEDİ YIL SONRA...

Hiç bir anlamı yoktu çok sevdiğiniz birinin yokluğunda yılların nasıl geçtiğinin, dünyanın nasıl döndüğünün yada beklentilerinizin nasıl değiştiğinin. Giden birinin yokluğunda zaten her şey bir kez değişirdi. Bir başka değişimin olması size çokta şaşırtıcı gelmezdi. birinin yokluğunda olacak yahut olmayacak şeyleri fark edemezdiniz. Sadece öylede yaşamayı öğrenirdiniz hepsi bu.
On yedi yıldır olduğu gibi, bu yıl dönümünde de Eren'in mezarını ziyaret etti Timuçin. Gelip yanında oturdu ve çiçeklerini bırakıp bir sigara yaktı.
"Ben geldim Eren." Dedi usulca. "Yine geldim bak. Yine yanındayım. Yeniden görüşünceye dek geleceğim." Derken sigarasından derin bir nefes aldı ve Eren'in ölmeden önce kendisine yazdığı ve onun fırlatıp attığı mektubu bir kez daha açtı. Karar vermişti.
On yedi yıl sonra ilk kez okuyacaktı.
******
Sevgilim.
Bu mektubu ne zaman okursun bilmiyorum. Bana oldukça kızgınsındır da. Haklısın. Ama bilemezsin nasıl isterdim şimdi yanında olup sana her şeyi anlatmayı ve af dilemeyi.
Kim bilir ne kadar oldu ben gideli? Ne zamandır yalnız bıraktım seni. Sensiz kalmanın yarısı kadar zorsa bensizlik, beni bir ömür affetmesen yeridir. Bunu anlatmanın daha kolay bir yolu olsaydı eğer yanından ayrılmadan denerdim. Denedim de aslında. Ama yapamadım. Bilseydin de daha kolay olmayacaktı inan. Öğrendiğinde anlayacaktın. Kaç kere söyledim bilmiyorum. Yaptıklarımız bir günahsa eğer, huzursuzluğunu dünyada da yeterince yaşadım ben. Ama göğsünden aldığım o misk kokusu cennetin provasıydı benim için. Şimdi sorsan bana huzurlu musun diye başka bir cevap veremem muhtemelen.
Bir tek şey istiyorum senden. Benden öğrendiğin bu lanetli aşkı ışığa çevir. İlk kez seviyormuşsun gibi yeniden sev. Biliyorum sevmek kolay ama hiç acıtmamış gibi sevmek zor. Beklediğin, istediğin o kadını bulamasan da onu sevmek ister gibi sev. Aklının köşesinde olmak değil niyetim. Beni düşündüğünde gülümse yalnızca. Ben oradan sevdim seni, öpmeye doyamadığın dudağının yanından..
*******

Mektup bittiğinde yaşlı gözleriyle Eren'in mezarına baktı: "Ah. Eren. Çok acımasızsın." Derken dudaklarını ısırdı ve devam etti. "Hani hep söylenirdin ya, senden intikam falan alamıyorum diye. Bundan daha iyi seçilmiş bir intikam fikri olmuş mu hiç? Beni kendine deli gibi bağımlı yaparak sana uzanamayacağım yerlere gittin. Beni düşünemez halde bıraktın. Bundan daha iyi bir intikam şekli olur mu?"
Kalkıp gideceği sırada duyduğu bir sese başını çevirdi. Zaman sonsuzluk kadar uzadı. Dünya adeta anlamını kaybetti. Parmaklarından düşerken sigarası o anda küçük çaplı bir şok yaşadı Timuçin. Kalbinin durduğunu zannetti. Bu gerçek olamazdı değil mi?
Genç başını hafifçe sağa eğdi. Elinde çiçekler vardı.
"Sana söyledim babalık kimsin sen? Ne işin var burada?"
"Eren." Diye mırıldandı Timuçin.
Genç gözlerini kısarken elindeki çiçekleri mezarın üzerine bıraktı ve bir adım gerileyerek başını kaldırdı.
"Eren şuan da tam yanında yatıyor." Dedi. "Ben Enes. Eren'in küçük kardeşiyim."

Bu gerçek olabilir miydi? Aynı gözler, aynı yüz, aynı dudaklar. Bir insan, birine bu kadar çok benzeyebilir miydi? Eren'in dünya üzerinde ki yansıması mıydı bu çocuk? On yedi yıldır belki de ilk kez bu kadar şaşırdığını hissetti Kuzgun. Ve zamanın insan üzerinde ki acımasızlığını...

Arabada onları izleyen bir çift keskin göz vardı. Başını çevirdiğinde Ayaz, yanında oturan güzel kadına baktı. O vakit ikiside gülümsedi. Esel, Eren'in bahsettiği mavi rüzgarıydı. Uzanıp kadını öptü. Arkaya baktıklarında ise uyuyan iki çocuğun sessizce iç çekişlerini dinlediler.

Ve Ayaz bir dakika sonra gaza bastı.

Zamanı iyi değerlendirenler meyvesini acı tatlı yerdi. Zamana karşı duranlar ise onun rüzgarında kaybolur giderdi. Ya zamana karşı bekleyenler? Onlar en vahim durumda olanlardı. Zira sonu beyhude ve mechuldü. Öyle ki zamanın kimseye bir ayrımı yoktu. O yapması gerekeni yapar geçer giderdi. Önemli olan sizin ne yaptığınızdı!

Sevdiklerinizi bekletmemeniz dileğiyle...

SON

Ölümcül saplantığı ölümcül bağ olarak yazmayı düşünüyorum..düşünüyorum ve hala düşünüyorum..

Ne demiş Descartes: Düşünüorum o halde varım...

Eeee,,,Ben sahiden var mıyım..:P

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 30, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Ölümcül Saplantı (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin