Susma Bölüm 49

2K 69 53
                                    

Evet efenim... tamam geç oldu ama...yeni bir bölümle daha karşınızdayım.. keyifli okumalar dileyip kaçarım..:))

Gerçek dediğin ölümsüzdür arkadaş, istediğin kadar göm yeniden doğar, hiç ummadığın bir kalpte yeniden fısıldamaya başlar.

Öyleydi. Öyle oluyordu. Bunun adını bilse de tekti bilmese de. Gerçekler gün yüzündeyken insan  nasıl bakardı karşısındakinin yüzüne. Ne derdi ki ona? Kaç yalan daha söylerdi? Bu zamanla yaraya dönüşecekse eğer daha kaç kere susacaktı.

"Neden susuyorsun neyin var?" Diye sordu Timuçin öylece boşluğu izlerken Eren. "Sanırım bugün birini daha vurdum." Dediğinde, gözlerini bir iki kez kırparak başını kaldırdı.

"Ha. Ne yaptım dedin."

Gülümsedi Timuçin.

"Eren. Bana bakman için, ille de birilerini mi vurmam gerek."

Başını iki kez sallarken isterik bir gülümseme attı Eren.

"Yapmadığın şeymiş gibi." Derken gülümsemesini sürdürüp eliyle yüzünü ovdu ve tabağından bir peynir daha attı ağzına. Sabah Timuçin gider sanmıştı fakat o tutup kendisini lüks bir kafeye kahvaltıya getirmişti. Hala durumu düşünüyordu Eren. Hala Sanem'i düşünüyordu. Bebek onunsa mutlu olur muydu? Ama daha lisedeydi. Mezun olacaktı fakat baba olmak. Bu nasıl bir histi? Kendi babası kadar iyi bir baba olabilir miydi? Sevebilirdi belki ikisini de. Bırakamazdı eğer bebek onunsa. Ama nasıl kurtulurdu bu durumdan, Ayaz dan yada Timuçin den.

Timuçin. Ah evet. Yasak  sevgili. Can düşmanı. Azap meleği. Günahı, kabusu, nefret ettiği ve istediği bu adam. Ama sevmek fedakarlık istemez miydi? Eğer kendi giderse, gidebilirse, bu oyunda biterdi. Herkes istediğine kavuşmuş, herkes hak ettiğini almış olurdu. Bu oyundu zaten öyle değil mi Eren, bu sonu olmayan anlamsız bir oyundu. Zira bunun bir sonu yoktu.

"Senin neyin var, sabahtan beri neden bu kadar dalgın ve suskunsun? Aslında şikayet etmem biliyorsun. Zira çok konuşanları sevmem. Ama senin sessizliğin hayra alamet olmuyor kedicik." Deyip kahvesinden bir yudum aldığında geriye yaslandı Timuçin. Kollarını birbiri içine geçirip başını Eren'e döndürmeden kibirli bakışlarla onu izledi.

"Düşünüyordum." Dedi Eren.

"Neyi düşünüyordun?"

Derin bir nefes aldı ve gözlerini hızla kırparken aniden kalktı.

"Timuçin. Bak benim şuan gitmem gerek. Sanırım bir şey unuttuğumu fark ettim." Deyip gidecekken hızla kolundan tuttu Timuçin. O anda put gibi kaldı Eren. Ama başını ona çevirmedi.

"Peki o zaman, benim neden burnuma kötü kokular geliyor Kedicik." Dediğinde Timuçin, yüzüne bakmadı Eren. "Niye kıllandım ben bu kalkıştan."

"Ah. Sana öyle geliyor Timuçin. Benim işte, nereye gidiyor olabilirim." Derken elini Timuçin'in kolunu sıktığı elinin üzerine koyarak çekmeye çalıştığında biraz daha sıktı Timuçin ve Eren'i kendine eğdi.

"Öyle olsun bakalım. Ancak ben Eren, insanların gözlerine baktığımda anlarım. Anlarım onlarda ki soğuğu ve sıcağı. Korkuyu ve ızdırabı. Yalanı ve gerçeği."

Bir şey demedi ama başını salladı  ve Timuçin'in elini kolundan çekerek uzaklaştı. Timuçin fincanından çayını içerken bir kez daha gazetesine baktı.

Nefes almaya çalışıyordu Eren. Ne diyecekti Şimdi? Ne yapacaktı? Elini yavaşça alnına vururken gözlerini kapadı.

"Düşün. Düşün Eren düşün. Bu boku sen açtın başına. Sen ettin musallat sen yaptın. Napıcan şimdi düşün. Hangisinden kurtulmalısın önce."Derken birden dikildi. "Ama dur. Dur nereden biliyorsun. Çocuğun senden olduğunu nereden biliyorsun? Önce emin ol. Tabi ya, düşünmek için erken."

Ölümcül Saplantı (+18)Where stories live. Discover now